• Ekim 17, 2016

Artvin’de Neler Oluyor?

Artvin ili tarih boyunca kendine özgün bir coğrafya olagelmiştir. Günümüzden 4,500-6,000 yıl öncesi 1,500 yıllık bir dönemde o zamanların en kaliteli metal alaşımların MADE IN ÇORUH ürünleri yani Çoruh vadisinde üretildiğini biliyor muyduk? Güney Asya, Ortadoğu, Akdeniz havzası ve Anadolu’da yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen o dönemin metal alaşımlarının üretim adresi Çoruh Vadisidir.

Geçtiğimiz günlerde yaşama gözlerini yuman Umberto Eco’yu bilenlerimiz çoktur. “Gülün Adı” romanı ve ayni adlı filimde, farklı dillerde yayınlamış kitapların çevirilerinin yapılıp basımı yapılan bir Katedral vardır. Uzakdoğu dillerini Latinceye, Latince eserleri uzakdoğu dillerine çeviren ve Avrupa’da Rönesansın tohumlarının atılmasına katkısı olan Ardanuç bu muhteşem geçmişinin izlerini taşır.

Günümüz Artvin’i tarihsel ve kültürel bir mirasın genlerini taşır. Bu dağlarda yaşayan insanların; özgür düşünceli, kendi özgül ağırlığının farkında olan, bireyce özgür ama bir arada yaşamın gereğini bellemiş, dostlukların yüzyıllarboyunca filitrelenerek günümüze taşındığı, dolambaçsız ve mert karakterli olmalarından başka şansları da olamazdı.

Cerattepe’de hukuku ayaklar altına alarak işletilme girişiminde bulunulan maden işletmesinde Artvin halkının topyekün olarak irade tesis etmesini nasıl okumak lazım?

Bu insanlar ortalıkta ne yapacağı konusunda fikri olmayan sadece tepkisel dürtüler ile harekete geçen, işleyen çarka çomak sokmayı marifet sayan bir anarşist topluluğu mudur? Değil iseler ne adına ortaya çıkıyorlar? Hangi çekirdek ve ikincil sebeplerden dolayı yıllar süren bir mücadeleyi; siyasi parti/görüş ayrımı yapmadan her geçen gün daha geniş katılımlar sağlayarak sürdürebiliyorlar?

Direniş mi DURUŞ mu?

Cerattepe sürecinde gelinen noktanın elbette bir arka planı var. Bilinenleri tekrar etmeden 25 yıldır devam eden hukuki ve sivil toplum mücadelesi sadece bir direniş değildir.

Cerattepe süreci, yerleşik halkın yaşam alanlarında olan biten hemen her türlü tasarrufta doğrudan taraf olma DURUŞUNUN sergilenmesidir.

Cerattepe süreci SORUMSUZ KAPİTALİST sermaye ve SİYASET KURUMUNUN karşısına dikilip, bu coğrafyada insan sağlığına, yaşam hakkına, gelecek nesillere devir edilecek yaşam alanlarına dair söyleyecek sözümüz var demektir.

Cerattepe süreci, yanlış ve eksik yapılan işlerin karşısında sadece uzmanlar seviyesinde değil tabandan, halk tarafından artık yeter burda DUR denmesidir.

Bu hali ile Cerattepe süreci, ister kamu isterse özel sektör eli ile gerçekleştirilsin her türlü projenin tasarımında SOSYAL ve ÇEVRESEL sorumluluk kriterlerinin netlikle tespit edilerek uygulanması talebidir.

Artvin’de hissedilen, görülen ve somut gerekçelere dayandırılarak karşı çıkılan maden işletmesinin toplum gündemini bu derinlikte belirlemesi istisnai bir durum değildir. Özellikle kıta Avrupası başta olmak üzere Kuzey Amerika ve diğer bazı gelişmiş kapitalist ülkelerde de sermayenin bu azgın gidişatını düzenleyecek ve bir ölçüde frenleyecek yasal çerçeveler oluşturulmuştur. Yasal çerçeveler yanında sermayenin bizdeki yağmacı yaklaşımının batıda sergilenmesi sivil toplum sayesinde kısmen dizginleşmiş bir durumdur.

Lakin, aramızdaki temel fark bizdeki finans oligarşisi ve ortaklarının kendi koydukları kanunlara dahi uyma konusunda isteksizlikleridir. Kanunlar, sanki sıradan vatandaşlar için vardır ve toplumun %1’ni teşkil eden bu zümre kendilerini kanunun üstünde saymaktadırlar. Nerede kaldı 1216 tarihli Magna Carta Deklerasyonu. Tam 800 yıl sonra bir zümre kendilerini kanunun üstünde saymakta.

Bununla birlikte Cerattepe vakaası izole bir dırım değildir. Benzer, ölçüsüzlükler ve hakka ve hukuka aykırı uygulamalar bütün dünyada yapılmaktadır.

Ve bizde olduğu gibi Dünya nüfusunun sadece %1’i kendilerini hukukun üstünde saymakta, rant uğruna dünya nüfusunun %98’nin hak ve kukukunu ayaklar altına almaktan imtina etmemektedir.

Bu gerilim ve çatışma ikliminin küresel ölçekte yaygınlaşması toplumların geleceğini endişeye sevk eder noktaya gelmiştir.

Serbest Piyasa Ekonomisi Toplumsal Modelden, Sosyal Piyasa Ekonomisi Toplumsal  Modeline Doğru (shareholder versus stake holder societal model)

Serbest piaysa ekonomisi doktrinin taşıyıcı kolonu para hareketlerinde mutlak serbestlik kuralının tesisidir. Ülkeler sermayeden yana yasal çerçeveleri oluşturmakla birlikte zaten oltaya gelmiş bir balık gibi yavaşça karaya çekilerek tavaya konacak yolculuğa koyulmuş olurlar. Bizim ülkemizde bu etap 2001 bankacılık darbesinin devamında Derviş kanunları ile geçildi.

İşin kötüsü kurgusal dönüşümde emsalsız takkiyeler yaparak uygulamaya aldık süreci. Kamu yararı adına denetleme ve düzenleme fonksiyonu icra edecek bağımsız denetleme kurumları bütün icraatlarında sermaye şirketlerinin yedeği gibi faaliyet gösterdi.

Bizde serbest piyasa ekonomisinden söz etmek batılı anlamda bir anlam taşımaz. Bizdeki serbest piyasa ekonomik modeli demek; para sahibi için herşey serbest demektir. Oysa batıda, serbest piyasa ekonomisi işleyiş düzeneklerinde kamu yararı prensibi yasada öngörüldüğü şekilde ciddi bir şekilde işletilir. Şirketler, yasal mevzuatın ötesinde sorumlu davranmalıdır. Topluma ve doğal çevreye karşı sorumlu davranma artık bir eşiktir. Bizde kamu kurumlarında dahi sosyal ve çevresel sorumluluk prensipleri anlamsız hikayeden ibaret görülür.

Kamu ya da özel sektörün bu sorumsuz, ve hukuksuz uygulamalarına karşı batıda oluşan kamuoyu direncinin benzeridir Cerattepe ve tabii ki Murgul bundan önce. Haksızlık etmeyelim, ülke genelinde yüzlerce noktada paydaşlarca ortaya konan insiyatiflerde ayni niteliktedirler.

Demokrasi Mücadelesi ve Geleceğin Toplumsal Modeline Işık Tutma

Cerattepe süreci sadece maden işletmesi ve doğuracağı vahim sonuçları ile ilgili değildir. Cerattepe süreci ayni zamanda bir hak ve özgürlükler mücadelesidir. Cerattepe mücadelesi, nasıl bir gelecek sorusuna ışık tutan bir meşaledir.

Bu halk, kendi yaşam alanına sahip çıkma iradesini göstermiştir,

Bu halk gelecek nesillere sağlıklı ve yaşanabilir bir yaşam alanı bırakma noktasında duruş sergilemiştir. Bu halk demokrasinin sadece dört yılda bir oy kullanma ile sınırlı olmadığı ve olamayacağı görüşünü ifade etmiş, karar alma ve uygulama süreçlerinde ve gereken her zaman diliminde ülke egemenlik haklarının kullanımı çerçevesinde ve toplumun asli unsuru olarak kendi görüş ve tercihlerinin iş kararlarının alınmasında ve uygulanmasında etkili olması gerektiğini ortaya koymuştur.

Kör, topal yürüyen temsili demokrasimizde yukarıda ifade edildiği gibi katılımcı demokrasi talepleri bazı kesimleri rahatsız edecektir. Lakin, barış içinde ve müreffeh bir gelecek kurma ancak yakılan hak ve özgürlükler meşalesinin daha yükseklere taşınması ile yaşama geçecektir. (Orhan Yavuz)

Leave Comments