No product in cart
- Ekim 18, 2016
Macahel Havzasında Tapu Catastrophe
Catastrophe*: İngilizcede felaket, afet, felaketle sonuçlanan anlamını taşır.
Modern devletleri, hanedanlık veya kabile toplumlarından ayıran en önemli unsurlardan birisi kamu ile özel yaşamı düzenleyen mülkiyet hukukudur.
Bu anlamda özel mülk; o kişinin, mülk üzerinde mutlaka yakın tasarrufta bulunması imtiyazıdır.
Osmanlı da mülk Allah adına Padişaha ait olup kullanılan araziler zilliyet hukuku çerçevesinde bireye sınırlı tasarruf hakkı doğurmakta idi. Bu alanı her ne kadar çok iyi bilmemekle birlikte; araziler üzerinde Padişahın mutlak egemenliğini perdelemenin sanırım bir istisnası olmuştur “o” da Vakıf kurumlarının oluşturulmasıdır.
2010 yılında Borçka ilçesinde yapılan bir toplantıda 2011 yılı dahilinde Macahel havzasında tapu ve kadastro çalışmalarının yapılacağı ilan edilmişti.
Havza Muhtarları olarak yaptığımız toplantıda; ilgi çalışmayı yapacak kurumların yetkililerine: köy, mezra ve yaylaların tespit ve kayıtlanmasının eş zamanlı olarak yapılmasını talep ettiğimizi belirttik.
Talebimize verilen cevap; “tabii ki Muhtarım” şeklinde olmuştur.
Oysa, ileri zamanlarda ortaya çıkacağı üzere; yaylalarımız Şavşat ve Artvin bölgelerine ait köylerin üzerine kayıtlanmıştı. Halen cevabını net olarak alamadığımız dilekçemiz ortada durmakla birlikte, verilen izahatlar; ilgi kayıtlamanın sadece çalışma alanı hudutlarını içerdiği oysa tahsisin Macahel Köylerine ait olduğu şeklinde oldu.
Anlamadığımız konu ise neden bizim yaylalar ile ilgili bir çalışma yapılırken (2008’de bitmiş bir çalışma) ne geride muhtarlık arşivinde bir belge bırakılmış, ne de havzayı temsilen birisi bu çalışmalara katılmıştır. Bu şartlarda nasıl kayıtlama yapılır anlamak zordur. Gerçi, bu konuda takibe şiddetle ihtiyaç vardır ve gerekirse mahkeme yoluna gitmek lüzumu ortadadır.
Mezralar konusunda en ciddi sorun yaşayan Kayalar ve Camili köyleri olmuştur. Son dakikaya kadar bilgi edinmekte zorluk çektiğimiz ve “bugün, yarın yaparız” sohbeti ile finale taşınan bu konuda ve en son durumda bizlere Lodivake ve Akhalta gibi yerlerin mezra olarak yazılamayacağı, ilgi alanların daha önce “mera” olarak kayıtlandığını ifade edildi.
Bu iş ise “İl Mera Komisyonu” marifeti ile yapılmıştı. Aslında süreçte temel sorun mezra olarak kullanılan bu alanın köy bitişiğinde olmadığı ve bu nedenle Kayalar ve Camili mezraları olarak yazılamayacağı olarak anlatıldı bizlere. Mezranın, illa da köy bitişiğinde olması gerektiği gibi saçma sapan bir gerekçe ile Mezraların vatandaş mülkiyetinin dışına çıkarılması konusu mahkeme yolu kullanılarak tekrardan ele alınması gereken bir konudur.
Özetle, “mezralar ve yaylalar” konusunda bir talebimiz var ise durumu İl Yöneticileri ile çözmemiz gerektiği gibi bir tavsiye ile kalakaldık sonunda.
Mart sonu itibari ile ölçüm ekipleri belirlendi ve Mayıs 2011 itibari ile havzada ölçümler yapılmaya başlandı.
İlk ölçümleri takiben Orman Kadastrosuna ait görevliler havzayı gezerek orman olan alanları çıplak gözle tespit ederek ölçümlerden Orman İdaresi lehine düşürülmesi sağlandı.
Her köyde yapılan vatandaşın arazını ölçümleme işini takiben, “çalışma alanı, köy sınırları ve orman hudutlarını belirten krokiler elimize tutuşturularak ilan edilmesi istendi. Bir ay süreli bu ilanda, vatandaş ile orman arasında hudutlar da belirleniyordu. İlan süresinde itiraz edilmeyen noktalarda vatandaş daha sonra istese Kadastro Mahkemesine başvurabilir veya daha sonra Sulh Hukuk Mahkemelerinde hakkını arayabilirdi.
Vatandaşın, Orman hudut krokilerinden kendine ait arazinin nereden başlayıp nerede bittiğini anlaması imkânsızdı. İlgi kroki ancak, bir harita mühendisi elinde koordinatlar vasıtası ile belki işin içinden çıkabilir nitelikte idi. “İlgi ilan” süresi kadar askıda durduktan sonra askıdan indirildi.
Daha sonra ise vatandaşa ait arazilerin ölçümlerinin doğru yapılıp yapılmadığı kontrol edilerek kesin listeler ilana çıktı.
Bu arada, Orman İdaresinin bütün bu ölçümlere rağmen çok sayıdaki parsel hakkında mahkemeye itirazda bulunarak İdare lehine düzeltme talep edeceğini öğrenmiş bulunmaktayız.
Macahel havzasında esas olarak, bağımsız mülkiyet sınırları dâhilinde hiç bir uyuşmazlık beyanı söz konusu olmamıştı. Kayıtlamalarda itiraza konu olan araziler, varis kız çocuklarına araziden pay verilmemesi hallerinde oldu ki bu anlaşılabilir bir durumdur.
Esas büyük sorun ise, kamu eli ile vatandaşa ait olan birçok yerin orman mülkiyeti içine dâhil edilmesi olmuştur.
Bu durumun sadece Macahel havzasına ait bir problem olmadığı ülkenin bir çok yerinde de ayni uygulamalardan orman köylülerinin mağdur edildiği bilinen bir gerçekti.
Bizler arazilerin kayıtlama işinin çok geciktirilerek yapıldığı noktasında hem fikiriz. Lakin, gecikmeden kaynaklanan bütün sorunların faturası vatandaş ödetilmemeliydi. Ne yazık ki, fatura yine vatandaşa çıktı.
Macahel Havzası Özel Bir Yerdir
Macahel Havzasının insan ve doğa ilişkisi sarmalında özel bir yer olduğu ve örnek alınması gereken niteliklere sahip olduğu yine Orman Bakanlığının teklifi ve UNESCO’nun da kabul etmesi ile tescil olunmuştu. Biyosfer Rezerv Alanı statüsü kapıdan her içeri girene verilmiyor. Ülkemizde ilk ve tek alan olarak tanınan Macahel Biyosfer Rezerv Alanı, biyolojik çeşitliliğe ve doğal çevre ile uyumlu bir yaşam kültürüne verilen bir payedir.
Zaten, kara mizah da burada başlıyor. UNESCO’ya giden Macahel havzasının Biyosfer Rezerv Alanı olarak tanınması talebini kim yapıyor. Orman Bakanlığı. Biyosfer Rezerv Alanı Yönetim Tüzüğünü yıllardır sümen altında tutan kim? Orman Bakanlığı. Yıllardır doğal çevre ile mükemmel uyumlulukta yaşayan yerel halkı orman ile yabancılaştıran kim? Orman Bakanlığı.
Gidin bakın, Giresun ve Ordu gibi illerde fındık Rize’de çay olmak üzere o illerin vatandaşları dağı taşı kesip, doğrayıp çay ve fındık ekmiş. Şimdi o alanlar geçmiş zamanda ormana kıyan köylünün. Benim Macahel’deki vatandaşım da evinin 10 metre mesafesindeki çam, gürgen, ıhlamura dokunmamış; gel “vatandaşın” elinden kapısını bahçesini al.
Yapılan sadece vatandaşa ait arazilere el konulması değil, bir kültürün yok edilmesidir. Bu ise ülkemiz için büyük bir kayıptır.
“Al” da sen çok daha iyi mi yönetiyorsun bu doğal çevreyi. Tarih bize göstermiştir ki, Artvin ilindeki en büyük orman ve doğal çevre kıyımları orman idaresi eli ile olmuştur. Bunun aksi halini söyleyebilecek hiç kimse yoktur. Var ise, buyursunlar dinleyelim.
Hukuk mu GUGUK mu?
AB uyum yasaları çerçevesinde değiştirilen Ceza Hukukumuz, yargı önüne getirilen bir zanlının kendisini savunamayacak bir maddi varlığı olmaması halinde, Kamu marifeti ile zanlının hukukunu yani hakkını savunması esası getirilmiştir. Doğru yapılmıştır. Çünkü her zanlı suçlu olmayabilir ve kişinin hakkını savunması kutsal bir haktır.
Gelelim şimdi ülkemizin en fakır kesimi olan orman köylüsü ve tapu kadastro çalışmalarına. Çalışanları tenzih ederek, sistemin bütünü ile adil olmayan bir düzlemde çalıştığını söylemek mümkündür.
Örnekle, Orman hudut krokilerini hangi vatandaşımız anlayabilir? Daha önce (1950’lerde) tapusu alınmış bu gün ise örtü ile kapalı alanları orman olarak kayıtlamak nasıl bir zihniyettir. Devlet kendi verdiği tapuyu tanımaz mı?
Ülkemizin en fakir ve belki de en eğitimsiz kesimini oluşturan orman köylüsünün hakkını savunmak bir cinayet zanlısının hakkını savunmaktan daha mı az önemlidir. Bazılarımız, iyi ama bu çalışma bir mahkeme değildir diyebilir. Bu düşünce doğru değildir. Vatandaşın mevcut yasalar çerçevesinde hangi haklara sahip olduğunu netlikle bilme hakkı vardır. Kendi hakkını savunma durumunda olmayan vatandaşın olan bitene sadece boyun eğmesi kaçınılmazdır. Bu durum ise haksızlıktır.
Kaldı ki, Türkiye Cumhuriyetine kendi rızası ile katılmış bir havzanın temsilcisi olarak Hudut Antlaşmasının “mal rejimi” ile hükümleri uygulanmamış ve bu anlaşmanın yöre halkına tanıdığı hakların neler olduğu açıklıkla anlatılmamıştır. Kendi isteği ile Türkiye Cumhuriyetini seçen bir havza halkı bugün bile kışın ulaşım ve dolayısı ile birçok temel haklarını yaşayamaz durumdadır. Bu durum böyle mi olmak zorundadır?
Her seviyedeki siyaset işi ile uğraşanlar neden orman köylüsünün temel haklarını dile getirmekte noktasında isteksiz ve beceriksizlik içindedir?
Görünen o ki, orman köylüsünün hakkını savunmak öyle kimsenin de pek umurunda değildir. En azından Orman teşkilatının böyle bir derdi olmadığı aşikâr.
Ormancı mı Oduncu mu?
2011 yılı içerisinde Macahel Havzası Efeler Köyünden başlayan Orman yolu 760’lık kısmı da geçiş sağlanarak Lodivake Mezrasına bağlandı. Ham yolu iyileştirme amaçlı olarak 2011 yaz döneminde Orman İşletmesi nezdinde girişimde bulunup 2012 yılı bütçesi ciddi onarım faslında bir miktar kaynak sağlanmasını ve yolun niteliğinin yükseltilmesin talep etmiştik. Yöneticiler, “ihtiyaçtır” yapalım sözü vermişlerdi. Daha sonra yapmış olduğumuz başvuruda, yukarıdan (Ankara olsa gerek) sadece 6KM onarım için para geldiğini bunu da 70 bin metre küp istihsal için kullanmak durumunda olduklarını söylediler. Doğrudur. Orman kesimi yapılacak alanlardaki yollarda ırmak ve diğer su tahribatları ile satıh düzeltmesi için gelen 120 bin TL 6KM yol onarımı ancak yapardı. Macahel Havzasında orman üretimi yapılmayacağına göre herhangi bir bütçenin ayrılması da söz konusu değildi.
Çevre Bilimi ile ilgilenen akademisyenler; doğal çevrenin potansiyel katma değer üretim kapasitesinin “odun, tomruk” üretme yolu ile elde edilen değere göre iki ile 2,600 kat fazla olduğunu söylemektedirler. Borçka Orman İşletmesi ise sadece orman ürünü kesmek için para harcama kararını almıştı. Oysa sadece Macahel havzasında 180 civarında tıbbi ve aromatik bitki vardı. Mantarlar, yaban hayatı ve diğerlerini geçelim. Bunların ekonomiye kazandırılması için bir kuruş bile harcamaya değmezdi.
Yeni Orman Başmüdürümüzün alternatif ilaç denilen bitkilerle çok yakından ilgilendiğini duymuştum. Anlaşılan, sadece hobi seviyesinde bu uğraşları. Neden, kuruluşu 160 yılı aşkın Orman teşkilatımız odunculuktan öteye geçemez? Neden hiç olmazsa Macahel havzasındaki en azından bir adet tibbi veya endüstriyel bitki tarımının yapılması yönünde çalışmalara kaynak ayrılmaz? Ormanlar ve orman içi diğer doğal kaynakların orman köylüsünün gelirini yükseltmek için kullanılması çok mu zordur? Bakalım bundan sonra ne tür bir yön seçecekler gelecek dönem için. Ee…. ne de olsa havzanın %80’i Orman idaresinin geri kalanı binlerce hak sahi orman köylüsünün.
Otoritenin Üç Seviyesi
Yönetim Bilimi kuramcıları otoriteyi klasik, dini, yasal ve karizmatik yönetimler olarak tanımlasa da davranış bilimciler açısından otoritenin “gelişmişlik” seviyesine göre üç kademesi vardır. Her bir tip otoritede amaç bireyin davranışını bir yöne doğru kontrol etmektir.
- Zora dayanan otorite: Bu tarz bir toplumda birey ya da topluluk bir sürece şiddet başvurularak itilir. Uyulmaması halinde çözüm zoru kullanmaktır.
- Yasaya dayanan otorite: Bu tarz bir toplumda yasalar vardır ve vatandaş yasalara uymayabilir de. Yasalara uymamanın para ve hapis cezası olur.
- Algı ve davranış yönlendiren otorite: Bu seviyede otorite en gelişmiş olanıdır. Bireyi sağa sola çekiştirmek yerine “bireyin” niçin ve nasıl davranacağını içselleştirmeyi sağlar. Birey, bir yöndeki davranışı gönüllü olarak yapmaktadır. Birilerinin kendisine şunu şöyle yap demesine ihtiyaç yoktur. Macahel havzasında birey ve doğal çevre arasındaki hukuk da bu türdendir.
Aslında olması gereken ideal noktadadır. Vatandaşın bu ileri seviye gelişmiş algı ve davranışını yok sayan bir mülkiyet ve kullanım hukukunu havzaya giydirmeye çalışmak tek kelime ile acıdır.
Bu ülkenin akademisyenleri, düşünürleri, akıl ve vicdan sahibi insanları neden sesiniz çıkmaz bu haksızlıklara?
Orhan Yavuz
Orhan.yavuz@scmcworld.com
Kayalar Köyü Muhtarı
Leave Comments Cancel reply
Arşivler
Son Yazılar
Diğer YAZILAR
Macahel Havzası HES projelerine karşı verilen mücadelede başarılı olmanın sırları
Orhan Yavuz* Öncelikle kısaca birkaç noktaya değinmek isterim. Macahel Havzası, Türkiye Gürcistan hududunun en uzun etabını kaplayan, Batum şehrine yaklaşık 40 km, Borçka ilçesine ise 45 km mesafede bir yerleşim yeri. Tarih boyunca Macahel Havzasının ulaşım ağı üzerinde Borçka ilçesinden çok Batum, Artvin, Şavşat ve ötesi coğrafyalar vardır. Gürcistan ile sınır Macahel deresi üzerinde […]
Maçahel’deki HES’e izin çıkmadı
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca Artvin’in Borçka ilçesinde yapılması planlanan Camili Regülatörü ve HES projesinin ÇED süreci sonlandırıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca Artvin’in Borçka ilçesinde yapılması planlanan ve 5 yıldır görüşmeleri süren, Camili Regülatörü ve Hidro Elektrik Santrali (HES) projesinin tarım alanlarına, biyoçeşitliliğe ve ekosisteme zarar vereceği gerekçesiyle Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci sonlandırıldı. Gen Koruma […]
Orman Kesimi Macahel’in Ekosistemini Tehdit Ediyor
Ağustos ayının ortalarına doğru Borçka Orman İşletme Müdürlüğü Macahel havzası Düzenli bölgesinde 400 m3 orman kesimi yaptı. Bununla ilgili yoğun itirazlara rağmen aynı bölgede 1200 m3’lük orman kesimi için de damgalama yapıldı. Dosya ihale aşamasındadır. Konu yöredeki bütün kamu mercilerine iletilmiş olmasına rağmen bir sonuç alınamaması üzerine bakanlık, milletvekilleri aracılığı ile Meclis gündemine taşındı. Macahel […]
Uğur Köyünde Bir Karabasan
2010 yılı Mart ayı ortasında Uğur Köyü Muhtarına bir yazı gider. Konu, Uğur Köyünde yapılması düşünülen HES ile taş kırma eleme tesisi ile beton santralı hakkında Mart 24’ünde halkı bilgilendirme toplantısı yapılacaktı. Konuyu biz muhtar arkadaşlara ileten Maral Muhtarı ile birlikte yaklaşık 10 kişi 23 akşamı Uğur Köyüne gittik. Bizim ziyaretimiz istişare amaçlı idi. HES […]
BU BİR GÖNÜL İŞİDİR
Senoz Vadisi’nde yapımı devam eden HES çalışmaları hakkında ‘bilirkişi’ olarak görev alan İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi ve Orman Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi eski Başkanı Prof. Dr. Kadir Erdin’in vadimizde yapılan çalışmalar hakkındaki yazısını, yazıyı bize ulaştıran İsmail Akyıldız’ın ‘takdim’iyle sunuyoruz: Senoz Yöresi Derneği çatısı altında oluşturduğumuz ‘HES Komisyonu’ kapsamında benim üstlendiğim görev akademisyenler […]