• Ekim 18, 2016

BU BİR GÖNÜL İŞİDİR

Senoz Vadisi’nde yapımı devam eden HES çalışmaları hakkında ‘bilirkişi’ olarak görev alan İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi ve Orman Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi eski Başkanı Prof. Dr. Kadir Erdin’in vadimizde yapılan çalışmalar hakkındaki yazısını, yazıyı bize ulaştıran İsmail Akyıldız’ın ‘takdim’iyle sunuyoruz:
Senoz Yöresi Derneği çatısı altında oluşturduğumuz ‘HES Komisyonu’ kapsamında benim üstlendiğim görev akademisyenler ve sivil toplum örgütleriyle irtibata geçmek ve konumuz hakkında sağlam, güvenilir bilgilere ulaşmaktı. Bu bağlamda ulaştığım ilk isimlerden biri İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim üyesi ve Orman Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi eski Başkanı Prof. Dr. Kadir Erdin Bey’dir.
Sağlam bir etik duruş, onur, toplumsal sorumluluk duygusu ve bilimsel bilgi bir kişide bir araya geldiğinde o kişinin yüzünü nasıl saflaştırır, arındırır, aydınlatırsa Kadir Bey de onu ilk gördüğümde öylesine güzel bir aydınlık ve dinginlik içindeydi. Tavrındaki bilgelik, sevgi ve tevazu hemen dikkat çekiyordu. Konusuna hakim biliminsanının özgüveniyle konuşurken rahat ve huzurluydu. Bu insanın bölgemizi gezerken ağaçlara, derelere, insanlara bakışındaki sevgi hakikaten etkileyiciydi.

Senoz Vadisi’nde keşfe çıktığımız gün insanın kanını donduran o görülmemiş vandalizm, o kontrolsüz ve denetimsiz tahribat ve yıkım karşısında Kadir Bey bir bilim insanının konusuna yaklaşırken koruduğu soğukkanlı tavrı ustalıkla muhafaza edebiliyordu. Oysa bir Senoz’lu olarak ben bir cehenneme gelmiş gibiydim. Dünya ayaklarımın altından kayıp gidiyor gibiydi. İçime garip bir ağıt duygusu çöküyordu. Dünyayı ayakta tutan en sağlam kalelerden biri olan Doğu Karadeniz çökertilmeye düşürülmeye çalışılıyordu sanki. Senoz Vadisi ani bir saldırı sonucu derin bir yara almıştı. Bütün bunları anlamlandırmakta zorluk çekiyordum; 21. yüzyılın şafağında bu benzerine rastlanmamış  cinayet devlet eliyle işlenebilir miydi?

17 Ağustos 2007 sabahı Kadir Erdin Bey ile birlikte İstanbul’dan Trabzon’a uçtuk. Havaalanında bizi Karadeniz Teknik Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Kadir Seyhan Bey karşıladı. Çayeli Asliye Hukuk Yargıçlığı tarafından bilir kişi olarak atanan bu iki değerli hocamızla birlikte Çayeli’ne doğru yola koyulduk. Çayeli’nde bizi bekleyen Sayın hakim ve diğer keşif heyeti üyelerini de yanımıza alarak hep birlikte Senoz Vadisi’ne keşfe çıktık. Hemşehrimiz Mahmut Aydın arabasıyla bütün gün bize eşlik etti. Bölgede olup bitenleri bize birer birer gösterdi. İstanbul’un sıcaktan kavrulduğu bu sıcak Ağustos gününde Senoz Vadisi’nde hava açık ve serindi. Böylesine güzel aydınlık bir günde adeta, silahların sustuğu anda bir savaş meydanını yerde yatan cesetler ve yaralı askerler arasında geziyor gibiydik. Kadir bey yerlerde uzanan yüzlerce ağacın arasında yürürken bazen kıpırtısız duruyor tanıdık bir yüzle karşılaşmış gibi bir ağaca yöneliyor onu dikkatle inceliyordu. Bunu birkaç defa yaptı. Ağaçlar arasında adeta savaşta çocuklarını yitirmiş bir babanın hüznüyle geziniyordu. Bu savaştan kendini sorumlu tutuyor suçluluk duyuyordu. Kadir Bey bir ağaca bu kadar dikkatli baktığı zaman bende o ağacın Kadir bey’e sevgiyle baktığını görür gibi oluyordum. Garip bir duygu bu. Bir Senoz’lu olarak o kadar yalnız ve çaresiz olmadığımızı o zaman anladım. İşte bütün akademik birikimini ve kalbini Senoz’lularla paylaşmaya hazır bir insan vardı aramızda.

Üstelik hiçbir maddi karşılık beklemeden yapacaktı bunu. ‘Bu bir gönül işidir’ diyerek gelmişti buralara. Onun bakışları Senoz’un yarasını görüyordu. O kadar önemli şeyler söylüyordu ki yanımdaki kayıt cihazını sürekli açık tutuyor hemen her söylediğini kaydediyordum. O zaman çok savunmasız ve tedirgindik, ne HES’ler ne ormanlarımız ne de olacaklar hakkında yeterli akademik bilgiye donanıma sahip değildik, fakat hocamızın söyledikleriyle yavaş yavaş olan bitenin anlamını kavrıyor ve aydınlanıyorduk. Aradan geçen zaman zarfında bilgi birikimimiz arttı ve bunda Kadir Bey’in çok önemli bir payı vardır. Kadir Bey’in dile getirdiği bilimsel gerçekler bölge halkının vadide faaliyet gösteren şirketlerin temsilcilerinden öğrendikleri ‘gerçeklere’ hiç benzemiyordu. Hatta çok defa taban tabana zıttı.

Herkesin çok dikkatle okuması gereken raporu yayımlıyoruz. Bu rapor alanında uzman ve Doğu Karadeniz bölgesini iyi tanıyan bir bilim insanının bilimsel kriterlere uygun bir şekilde kaleme almış olduğu rapordur. Unutmamalıdır ki bu kişi aynı zamanda bir gönül adamıdır. Onun bizlerle paylaştığı yalnızca uzmanlık bilgisi değildir, Kadir Bey bir örnek vatandaş sorumluluğuyla hareket ederek hepimize örnek olmuştur.

Umarız sevgili hocamızın gönlünden taşan bu sevgi bütün Senoz’luları bütün Doğu Karadeniz’i ve giderek bütün Türkiye’yi birleştirir ve böylece bu tahribatın önüne hep birlikte geçeriz.
Not: Aşağıdaki yazı 2007 yılının son aylarında kaleme alınmış, 2008 yılında ise HES konusunda uzman olmayan genel okur dikkate alınarak yeniden gözden geçirilerek kaleme alınmıştır. Bu metin bugün hala geçerliliğini korumaktadır

 

İşte, ‘bilirkişi’ Prof. Dr. Kadir Erdin’in değerlendirmesi:

DOĞA’DAN YARARLANMA KÜLTÜRÜ VE SENOZ VADİSİ’NDE YAŞANANLAR

Prof. Dr. Kadir ERDİN
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, 2008

 

Ülkemiz güncel sorunları arasında en geniş yer tutan çevre sorunlarının yapıcıları, toplumumuzda oluşmaya başlayan doğa bilinci, duyarlılık ve doğa kültürü gerçekleriyle karşılaşmakta ve umut dolu ilginç gelişmeler yaşanmaktadır.

Günümüze kadar siyasi iktidarlar ulusal ve uluslararası gelişmeleri göz ardı ederek doğal kaynaklardan yararlanmayı, siyasi rant amaçlı planlamalarla gerçekleştirme yolunu tercih ettiklerinden, doğal çevre sorunlarının insanlarımızın günlük yaşamlarının bir parçası olmasını sağlamışlardır. Bu güne kadar yaşadığı çevrenin kayboluşuna, elinden alınmasına seyirci kalan insanlar, artık güçlü bir çevre bilinciyle ulusal ve uluslararası kamuoyu desteğini de yanına alarak yaşanan olumsuzluklara karşı tavır almaktadır.

Örneğin; hemen her vatandaşın bir çırpıda hatırlayacağı son yıllarda yaşanan doğal alanlara yönelik olumsuzluklardan birkaçı kısaca ve çarpıcı yanları ile aşağıda vurgulanmıştır: 1. Kaz Dağlarında altın arama izni verilmesi; •Kaz Dağları doğası ülkemizin en mükemmel ekosistemlerinden biridir. Bir bölümü Milli Park ilan edilmişse de tümüyle bir koruma alanı niteliğindedir. Söz konusu alandaki yargı süreci doğa adına olumlu sonuçlanmış, ancak bundan sonra yaşanacak olanların yakından izlenmesi gerekir kanaatindeyiz.

2. Muğla’da, bir koyun inşaat hafriyatıyla doldurulması;

  • Muğla’da bir koyun turizm amaçlı değerlendirilmek üzere hafriyat ile doldurulması ve bu işlemi gerçekleştiren şantiye şefinin “doldurdum cezamı ödemeye hazırım” şeklinde bir değerlendirme yapması, “parası neyse veririz” anlayışının doğa tahribinde de sınanmaya ve genel geçerli kılınmaya çalışılmasının kötü bir örneğidir. Bu noktada burada yaşanacaklar kamuoyunca dikkatle izlenmekte ve sonuç beklenmektedir.

    3. Maden Yasası’nda yapılan değişiklikler sonrası giderek artan sayıda kum, taş ve çakıl ocaklarına verilen izinler;

  • Maden Yasası’nda yapılan değişikliklerle kırk binden fazla maden ocağı tahsisi gerçekleştirilmiştir. Maden ocakları büyük bir oranda doğal alanların içinde yer aldığından, maden ocağı alanı ve alana ulaşım için tahrip edilecek doğal alanlar azımsanmayacak boyutlardadır. Böylesi alanların tahsisinde zaman zaman ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporları da istenmediğinden yöre halkının tepkisi yaşananların tek işareti ve kanıtı olmaktadır.
  • Turizm amacıyla bazı doğal alanların Turizm Bakanlığı’na devri ve turizm amaçlı tahsisler;
    Turizm amaçlı tahsisler için, yine sahilde veya sahile yakın alanların tercih edilmesi ve uygun görülmesi büyük beklentiler içermektedir. Turizm yatırımlarının arttırılması yaklaşımı ve dayanağını esas alan gelişmeler, doğal alanlar konusunda yaşanan olumsuzlukların yanında yabancı turistin ilgi alanını tamamen yok etmektedir. Hayal edilen yaklaşımların sonuçları, diğer Akdeniz ülkelerinde yaşananlar izlenerek kolayca değerlendirilebilir kanaatindeyiz. Bu noktada esas yaklaşım doğanın tahribiyle tatil köyleri oluşturmak yerine, yabancı turistin ilgi alanı olacak ekosistemler oluşturmak olmalıdır.

    5. Bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmiş alanların, yani 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2. maddesi b bendi değişikliğinin uygulanması sonucu 2B’lik alanların değerlendirilmesi için yapılan yasal çalışmalar;
    •2B alanların değerlendirilmesinde yaşananların burada tekrarlanmasının gereksiz olacağı kanısındayız, ancak soruna bilimsel anlamda bir çözüm önerisi aranıyorsa;
    Sorunun çözümünde çıkış yolu olarak sunulan 1 m2 = 5$ ise, 500.000 hektar (5.000.000.000 m2) olmasından hareketle 25 milyar $ eder hesabı yerine, mülkiyet kavramından söz edilmeden “kullananın-kullandığı tarihten beri ödemesi” ilkesi doğrultusunda mülkiyet hakkı verilmeden kullanım haklarının (ecr-i misil) ödentilere bağlamak olmalıdır.
    Sivil toplum örgütleri 2B’lik alanların değerlendirilmesi konusunu takip etmektedir.

    6. Bodrum’daki taş ocağı;

  • Resmi veya kişisel olarak içinde bulunduğum olaylardan biri, Bodrum Yarımadası’nda Çamlık Köyü sınırları içinde verilen bir maden ruhsatına karşı yöre halkının gösterdiği büyük tepkiye vermeye çalıştığım destek ve arazi çalışması sonrası Çevre ve Orman Bakanlığı’na sunulan rapor yetkililerce doğru anlaşılarak taş ocağı izninin iptal edilmesidir.

    Yukarıda öz biçimde değerlendirmeye çalıştığımız doğal alanlara yönelik olumsuzlukların sayısı ve örnekleri arttırılabilir. Bunların değerlendirmeleri de farklı boyutlarda ele alınabilir, ancak “küresel ısınma – küresel iklim değişikliği” olarak tanımlanan küresel sorunların bizzat insanlar tarafından yaratıldığı gerçeği ortadadır. Doğal alanların tahribi, sanayiden kaynaklanan sera gazları, ve fosil yakıtların atıkları kökenli sorunlar dikkatlerimizi gelecekteki tehlikeye çevirirken, yaşadığımız doğal çevreye sahip çıkmamızın yaşamsal sorumluluk olduğu bilinciyle, yaşananlara daha duyarlı olma kültürü oluşmaya başlamıştır.

    SON ÖRNEK: SENOZ VADİSİ

Çeşitli seyahatler ve bilimsel değerlendirmelerde yoğunlaştığım Karadeniz, ama daha çok Doğu Karadeniz Bölgesi. Çalışma alanımız, yani uzmanlık alanımız ise, “Remote Sensing” Türkçesi “Uzaktan Algılama” olarak tanımlanan bir alandır. Çalışmalarımızda uzay araçlarından alınan görüntüler (uçaklardan hava fotoğrafları, uydulardan uydu verileri) ile yer yüzeyini incelemek, yorumlamak, ölçmek, mühendislik ölçmeleriyle sonuçlar çıkarmaktır. Kısaca, yer yüzeyinin herhangi bir yerinde yaşanan değişiklikleri (örneğin doğaya müdahaleyi) en ayrıntılı biçimde (alansal ve yapısal) değerlendirerek raporlar hazırlamak, bilim dünyasına ve kamuoyuna sunmaktır. Doğu Karadeniz’deki doğal ve topoğrafik yapıyı uzaktan algılama verilerinden inceliyor ve biliyordum. Ancak hiç düşünmediğim biçimde gündeme gelişi beni hayli heyecanlandırdı. Zira ülkemizin enerji gereksinimi en temiz enerji kaynağı “hidroelektrik santralleriyle” çözümlenecek ve söz konusu santraller, Doğu Karadeniz vadileri Fırtına, İkizdere, Senoz, Hemşin’de tesis edilecekti.

Fırtına Vadisinde yaşananlar bir öykü konusu olacak kadar ilginç ve anlamlıdır. ÇED raporlarının nasıl hazırlandığı, siyasi iktidarların içi boş ÇED raporlarına sarılarak ve kamu adına, kamu yararı gerekçesiyle yaptıkları belgelenmiş ve hukukun üstünlüğü sonucu, doğa ve vadinin insanları kazanmıştır. Fırtına Vadisinde oluşan kamuoyu tepkisi halkın iradesinin üstüne hiçbir gücün olmadığını ve olamayacağını en açık biçimde göstermiştir. Yöre insanının oluşturduğu sivil toplum örgütleri, toplum önderleri yaratmış ve sonuç örnek bir model olarak tarihe kazınmıştır.

İkizdere Vadisi modeli yani hidroelektrik santralleri dizisinin tesis edileceği ikinci vadi örneğini oluşturmuş ve yine yöre halkının tepkisiyle karşılaşılmış ve hukuk mücadelesi halen devam etmektedir. Öyle inanıyoruz ki bilimsel çözüm önerilerimizi sunarak yapacağımız sonuç bölümündeki öneriler doğrultusunda sağduyu hakim olacak ve rasyonel bir çözüm üretilecektir. Söz konusu iki vadide yaşananlar aşamasında öncelikle bilim insanı, sonra sivil toplum örgütleri ve meslek odalarındaki görevlerimiz-sorumluluklarımız gereği her türlü desteği verdik, ancak yaşananların içine giremediğimiz arazi çalışmalarına dayalı etkin değerlendirmeler sunamadığımız için üzgünüz.

SENOZ VADİSİ
Nihayet 2007 yılı geldiğinde yine Doğu Karadeniz’e ancak farklı bir vadiye, Senoz Vadisi aynı anlayış ve yaklaşımla hidroelektrik santralı kurulmasına ve elektrik üretimine açılmasına karar verilmişti.
Fırtına ve İkizdere vadilerinde yaşananlardan deneyim kazanmış yöre halkı özellikle vadide yaşayanlar sivil toplum örgütleri oluşturarak yaşanacak olumsuzluklara engel olmak için çalışmalar başlattılar. Bu çalışmalar sırasında toplum önderleri ve sivil toplum örgütleri yöneticilerinden aldığım davet üzerine Doğu Karadeniz Vadilerinden Fırtına ve İkizdere Vadileri komşusu Senoz Vadisi’nde yaşananları ilk ağızdan dinlemeye başladım. Duyduklarım üzerine kürsümüzde mevcut verileri (uydu verileri) ele alarak yapmaya çalıştığım ön incelemeler beni ürkütücü düşüncelere sürüklüyordu, ülkemizde enerji sorunu var, en temiz enerji su kökenli, küresel ısınma ve iklim değişikliği her gün kendini bir farklı biçimde hissettiriyor bu noktada hidroelektrik santrallerine karşı çıkmak bir bilim adamı için oldukça güç ve gerekçeleri sağlam, güvenilir olması gereken karardır. Fırtına ve İkizdere Vadilerinde yaşananları bilmeme rağmen beni olayı izlemeye davet eden toplum önderlerine, önyargısız olmam gerektiğini, araziyi, arazide yapılanları, projelerin uygulamalarını görmeden değerlendirmeden doğru karar veremeyeceğimi ifade ederek, en sağlıklı yolun istenirse benim yargı yoluyla olayın içine sokulabileceğim ve böylece yansız değerlendirme yapma olanağını yakalayabileceğimi bildirdim. Talebim uygun görüldü ve Çayeli Asliye Hukuk Yargıçlığı’nca bilirkişi olarak davet edildim. Arazide yapılacak keşfe çıkmadan önce, yöreye ait hidroelektrik santrali projelerini teknik açıdan inceleyerek neyin nasıl yapılması gerektiğini kavradım ve uzmanlık alanım dışı alanlarda ilgili uzmanlardan bilgi aldım.

Tesislerin kurulacağı alan SENOZ VADİSİ sahilden 25-30 km içeriye uzanan bir vadi olup, uydu kayıtlarından yapılan değerlendirme sonuçlarına göre taş ocakları (sahil yolu için gerekli) dışında doğal yapısı olağanüstü bir ekosistem. Araziye çıkmadan 1/25000’lik altlık üzerinde yapılan değerlendirmelere göre;
a.Var olan orman yolları genişletilecek
b.Vadinin belirli yerlerine depolanan ve önü kesilen su açık kanallar ile veya tüneller ile doğal akış sağlanarak vadi yamaçlarının belirli noktalarına taşınacak ve bu noktalarda kurulacak tesislerde elektrik enerjisi elde edilecek
c.Denge bacaları açılacak
d.Henüz iki farklı firma uygulama için izin
almış ve çalışmalara başlamışlar
e.Vadi ve komşu vadiler birlikte düşünüldüğünde 5 ayrı proje hayata geçirilecek
f.Sarbendop mevkiinde komşu vadilerden getirilen sular buradan Çataldere’de kurulacak tesise aktarılacak

Yapılan ön incelemeler sonucu projenin uygulanmasında büyük doğal zararların oluşacağı kanısı hakim olmasına rağmen önyargılardan uzak durmak amacıyla değerlendirmeleri açıklamadan önce keşfe çıkmanın daha doğru olacağı düşüncesiyle keşif gününün beklenmesine karar verildi.

Çayeli Asliye Hukuk Yargıçlığı’nda açılan davada teknik bilirkişi olarak görevlendirildiğimi, diğer bir bilim insanı ile arazide birlikte olacağımız öğrendim. KTÜ Deniz Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kadir SEYHAN, deniz bilimleri konusunda yetkin, kendine güvenli ve değerli bilimsel yaklaşımlarının yanı sıra yöre halkından gelen bir bilim insanı olduğundan yöre halkı ile bütünleşmemizde bir köprü görevi görmüştür.

Senoz Vadisi Topoğrafik Yapısı ve Proje Uygulama Alanı
Karadeniz bölgesinin muhteşem doğası ve değişmez yağmurlu havasıyla Trabzon’da, kısa süren Karadeniz sahil yolu yolculuğunda kıyıların nasıl dağ gibi kayalarla doldurulduğunu izlemenin ızdarabıyla, “Denizin doğadan ayrı düşürülmesi başarılmış” diyerek tonlarca kayaların yine aynı yörenin dağlarından, vadilerinden getirildiğini bilmenin huzursuzluğuyla düşüncelere daldık. Sahil yolunun eski hali doğayla ne kadar bütünleşik ise yeni, çağdaş donanımlı yolun ise bir o kadar çevresindeki doğayı küçümsediğini, tüm dikkatleri kendinde topladığını kolayca hissediyorduk. Karadeniz Sahil Yolunun değerlendirmesini gelecek kuşaklara bırakalım derken, önce Rize’ye ardından da Çayeli’ne vardık Keşif heyetinin tamamlanmasıyla SENOZ vadisine doğru yola koyulduk. Elimizde var olan uydu görüntüleri ve 1\25000 ölçekli topoğrafik harita gördüklerimizi yöreyi bilenlere sorarak yol boyunca arazi oryantasyonumuzu sağladık. Vadide yaşayanlar Karadeniz Bölgesinin tipik yerleşim yerleri örneklerinde, olağanüstü doğa ile bütünleşmiş, doğayla dost olmuş, doğanın tüm hırçınlıklarına göğüs germeyi bilerek yaşamlarını sürdürüyordu. Çiğdemli Mahallesi, Ekincik Mahallesi, Çömlekçi Mahallesi ve Kaymaklı Mahallesinden geçerek değil, onların vadi yamaçlarındaki izlerini görerek, olağanüstü doğa koşullarında araziye oryante olmakta oldukça zorluk çekerken yer yer taş ocakları ile karşılaşıyorduk. Öyle anlaşılıyordu ki Karadeniz Sahil Yolu buralardan getirilen kayalarla inşa ediliyordu. Vadinin yamaçlarını yırtarak oluşturulan taş ocakları, olağanüstü ekosisteme vurulan ilk darbelerdi.

Hidroelektrik santrali projeleri uygulamasında arazide gördüklerimiz, tüm ayrıntıları ile belgelendirerek bilirkişi raporu ekinde ilgili yargıçlığa sunulmuştur. Burada yargı boyutuna girmeden bilimsel ve teknik açıdan değerlendirmeler yapılacaktır.

ULUSAL – ULUSLARARASI YASA ve SÖZLEŞMELER
Değerlendirmelere geçmeden, karar vericileri bağlayıcı bazı belgeler, ulusal – uluslararası yasa ve sözleşmeler kısaca özetlenecektir. 1-Anayasa’nın 56. maddesi:
Herkesin sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, Devletin ve vatandaşların görevidir.

2-CİTES (Nesli Tehlikede Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme) sözleşmesi ile korunan türlerden birinin bulunması halinde bu türün habitatının (yaşam ortamının) korunması taahhüt altına alınmıştır. Bu taahhüdün ihmaline neden olacak her türlü faaliyet, adı geçen sözleşmenin ihlali anlamına geleceğinden durdurulması devletin yükümlülüğü altındadır.

3-Berlin sözleşmesi (Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarının Korunması Sözleşmesi) 1979’a göre korunan alanlardaki habitatların (yaşam ortamlarının) öncelikli olarak korunması gerekir. 4-Barselona sözleşmesine göre de koruma kapsamı altındaki bölgelerin her türlü tahrip edici faaliyetlerden uzak tutulması gerekir.

5-2000 yılında Türkiye’nin de katıldığı doğanın ve çevrenin korunmasına yönelik uluslararası sözleşmelerden biri de “Avrupa Peyzaj Sözleşmesi”dir. Söz konusu sözleşmede de doğal alanların Avrupa düzeyinde korunmasının esas olduğunu içeren temel ilkeler yer almaktadır.

6-Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (Rio 5 Haziran 1992) ve Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Karar Verme Sürecinde Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi (Aarhus 25 Haziran 1998) uluslararası sözleşmeler de doğal ortamlarda herhangi faaliyete karar vermeden önce başvurulması gereken sözleşmeler olarak bilinmelidir.

7-Bilindiği gibi Anayasa’nın 90. maddesine göre temel hak ve hürriyetlere ilişkin uluslararası anlaşmalar imzalanmalarıyla birlikte yürürlüğe girmekte ve iç hukukun bir parçası haline gelmektedir. Yine taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerin anayasaya aykırılığı ileri sürülemediğinden, yürürlükte olan bir kanunla çelişik hükümler içermesi halinde üstünlüğe sahiptir.
Bütün bunlar doğal alanları, dolayısıyla çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gibi anayasal görevlerin yerine getirilmesinde iç hukuka yönelik herhangi bir olumsuzlukla karşılaşılırsa, bu hükümlerin iptali mümkündür Doğu Karadeniz Bölgesi, doğasında birçok endemik tür barındıran büyük bir ekosistemdir. Ekosistem tüm bileşenleriyle, flora ve faunasıyla (ot, çiçek, ağaççık, ağaç, hayvanlar) bir bütündür. Söz konusu bütünün bir bölümü farklı amaçlar için (maden, yerleşim, ulaşım v.d.) kullanılması ancak ve ancak çok titizlikle planlanmış doğa dostu projeler aracılığıyla olasıdır. Doğa dostu olmayan yaklaşımların sonuçları biz insanlığa doğal felaketler olarak döner. Çünkü DOĞADAN YARARLANMAK BİLİM’dir, SANAT’tır, KÜLTÜR’dür. Bilimsel ilkeleri dikkate almayan projelerin ekosistemde oluşturacağı tahribatın değerlendirmesinde hiçbir ölçüt, ekosistemin geri kazanılmasında ölçüt alınamaz. Ekosistem tüm canlıların ortaklaşa oluşturdukları bir yaşam alanıdır, herhangi nedenle bileşenlerinden birinin tahrip edilmesiyle çökmeye başlar ve sonuç doğal bir felakettir.

Senoz Vadisi ekosistemine ilk darbe
Senoz Vadisi ekosistemine darbe genişletiliyor Senoz Vadisi; Doğu Karadeniz Bölgesinin Fırtına, İkizdere gibi olağanüstü ekosistemiyle insanı bütünleştiren bir vadi. Vadinin doğal yapısı, akarsuyu, yamaçları ve bitki örtüsü inanılmaz bir denge içinde olup, yörenin insanları bu doğal denge içinde yerlerini almışlar. Doğa koşullarının kendilerine sunduğu olanakları, yüzyıllardır özümsemiş biçimde doğayla bütünleşerek hayata geçirmişler, doğaya zarar vermeden ondan yararlanma kültürüne ulaşmışlar. Yörenin çay dışında ekonomik değeri olan herhangi bir üretimi yok denecek kadar az. İşsizliğin hakim olduğu yörede herhangi iş olanağının yaratılması hayata bağlanmanın en önemli beklentisi. Vadide uygulama aşamasına gelmiş çalışmalarını sürdüren Hidroelektrik Santrali firmalarının yöre halkından bazılarınca hoş karşılanmasının önemli bir nedeni bu. Senoz Vadisinde proje uygulaması adı altında yapılan çalışmalar görülüp, incelenerek gerekli notlar ve fotoğraflar ile kayda geçirildi. Rapora esas olmak üzere tüm vadi dolaşılarak veriler saptandı.

Çataldere Regülâtörü III’ün planlandığı geçilmez orman mevkiinde ve Çataldere’den bu noktaya kadar vadiyi (dere tabanını) izleyen yolun yöre insanlarının yaylalara ulaşımını sağlayan ve ormancılık hizmetleri için kullanılan orman yolu niteliğini yer yer korunduğu görülmüş, ancak büyük bir bölümünde 15-20 m ye yer yerde 40 m ye varan genişletme çalışmalarıyla tam bir doğa katliamı yaşandığı tespit edilmiştir. Çataldere’den yaklaşık 10 km uzaklıktaki Çataldere III Rektörü’nün bulunduğu Geçilmez Orman mevkiine kadar yol genişletme çalışmalarıyla yaklaşık 25-30 hektarlık alan tahrip edilerek bölgenin orman yapısına göre 1 hektar (10000m²) orman alanında 600-700 ağaç olduğu belirtilmektedir (ağaç ve ağaççık dahil). Bu veriler ve eski yolun orman yolunu kapladığı alan dikkate alınarak, yol genişletme çalışmalarıyla yaklaşık olarak 15.000-18.000 ağaç kesilecektir, şeklinde bir değerlendirme yapmak olayın boyutlarını ortaya koymaktadır. Regülâtörün bulunduğu söz konusu noktada inşa edilen havuz ile akarsu bu noktada biriktirilerek vadi yamaçları boyunca yine 8-10 km’lik bir CEBRİ BORU hattıyla Çataldere sırtlarına ulaştırılması planlanmış, bu nedenle de borunun geçirileceği hat kazılmaya başlanmıştır.

Cebri Boru Hattı doğal yapının tamamen yok edilmesiyle geçirileceği için bu hatta tahribat yol genişletme çalışmalarının 2 katı olacaktır. Cebri Boru Hattı boyunca çok iyi niyetli bir yaklaşım sonucu 20-30 m genişlik ve 10 km mesafe temel alınırsa, 18.000-20.000 ağaç yok edilecektir.

Vadinin doğal yapısı sadece orman yollarının genişletilmesi, yeni ulaşım yollarının açılması, denge bacaları, boru hattının geçirilmesi, tünellerin açılması gibi çok kapsamlı ve doğrudan doğal yapıya müdahaleye yol açan proje uygulamaları ile tahrip edilmektedir. Bu tahribat sadece doğal örtünün kaldırılması değil, doğa tahribinin ikinci adımı olan kazı çalışmalarından oluşan hafriyatın döküleceği yer maalesef yine doğal alanlar olmaktadır. Hafriyat döküm alanları dikkate alındığında doğanın tahribi katlanarak artmakta, dinamitlenen kayaların vadilere yuvarlanarak atılması vadinin doğal topoğrafik yapısını değiştirmekte ve ekosistem adeta yok edilirken erozyon koşulları en çarpıcı biçimde hazırlanmakta ve derelerden toprak akmaktadır.

Kazı ve dolgu sonucu vadinin akarsuyunun adeta toprak taşıyan bir su kanalı haline geldiğini gösteren bazı örnekler.

Vadi üzerinde ağır iş makineleriyle gerçekleştirilen tahribat sonucu, vadinin toprak yapısını doğrudan etkileyecek, dolayısıyla doğal yaşamı altüst edecek ham toprak vadinin her noktasında, gelecek ilk yağmurlarla taşınmaya hazır bekletilmektedir.

Vadi tabanına doldurulan tonlarca büyüklükteki kayalar, dökülen toprak ve sökülen ağaçların değerlendirilerek gövde dışındaki atıkları, vadideki yerleşim yerlerinde sel felaketinin oluşmasına eden olacak konumdadır. Yaşanan olumsuzlukların daha iyi kavranabilmesi için bölgeden bazı görüntüleri izlemenin yeterli olacağı kanaatindeyiz.

SONUÇ:
Senoz Vadisi Doğu Karadeniz vadilerinden biri olarak olağanüstü ekosistemi (doğal yapısı) ile ülkemizde yaşanan enerji yetmezliği sorununun çözümüne katkısı olacak Hidroelektrik Santrali projelerinin inşasına açılıyor. Doğadan, akarsularımızdan yararlanarak enerji üretmek mümkün değil mi veya doğal kaynaklardan yararlanılmasın mı?

Doğal kaynaklar insanın yararlanma kaynaklarıdır. Ancak, ulusal bazda olduğu kadar uluslararası düzeydeki sözleşmelerle de güvence altındadır. Doğadan, doğal kaynaklardan yararlanmanın temel çıkış noktası “sürdürülebilir çevre” ilkeleri olup, bilimsel verilere dayalı sürdürülebilirlik ilkesinin yaşatılmasıyla yararlanma, doğayı tahrip etmeden yararlanma esastır.

İlk bakışta boşuna akan sulardan elektrik enerjisi elde etmek gibi en temiz enerjinin elde edilmesi şeklinde savunulabilecek bu yaklaşımın, uygulanacağı yer önemlidir bu proje türü için seçilen vadilerden biri Senoz Vadisi talihsiz bir seçimdir. Böylesi projelerin uygulanacağı vadiler dünyaca ünlü ve korunması gerekli ekosistemlerin yer aldığı vadiler kesinlikle olmamalıdır.

Böyle bir vadinin seçilmiş olması ve yapılan uygulamalarda yaşananlar proje bazında yapılan bir değerlendirme sonuçlarına göre dahi;
•Yüz binlerce ağacın ve yaşam ortamlarının yok edilmesi (Örneğin, 25 m genişlikte bir yol veya kanal açılmasında her kilometre için 25mx1000m=2,5 hektar, hektar başına 700 ağaç ise 2,5×700=1750 ağaç, 30 m’lik bir yol veya kanal için ise aynı hesap yöntemiyle 2100 ağaç yok edilecektir).
•Hafriyat sonucunda yüz binlerce hektar orman alanı (doğal alan) toprağıyla birlikte tahrip edilecek.
•Hafriyat sonucu ham toprak, taş ve kayalar doğal örtünün üzerine dökülecek, ham toprağın bugünkü verimliliğine gelmesi için yüzlerce yıl beklenecektir.
•Vadi tabanına doldurulan kayalar, toprak, çakıl, ağaç artıkları, gövde ve dallar vadideki doğal akışı etkileyecek ve taşınan materyalin bir yerlerde birikmesiyle sel ve taşkın felaketleri oluşacaktır.
•Vadiden akan suların yapısında oluşan su ekolojisi olumsuz yönde etkilenecek, konunun uzmanları bunu tüm boyutlarıyla değerlendirecektir.
(Bu konuda deniz bilimleri ve su ürünleri konusunda uzman ayrıntılı bir rapor hazırlamıştır.)
•Vadiye bırakılan suyun ölçüsü ve ekolojisinde yaratacağı olumsuzlukların yanı sıra vadinin klimatik koşullarını da değiştireceğinden ekosistemin eskisi gibi olması beklenmemelidir.
•Projelerin uygulama izni için gerekli ÇED raporu gerçekçi değildir. Biyolojik çeşitliliğin doğal ve kültürel değerlerin korunması konusunda gerçekçi yaklaşımları içermediğinden eksiktir, yetersizdir, hatalı uygulamaları göz ardı ettiği için ülkemiz doğal kaynakların yok edilmesine yönelik sorumluluklar taşımaktadır.
•Vadide yaratılan olumsuzluklarla, ağaçlar değil ekosistem yok edilmektedir. Enerji sağlanmasıyla hangi boyutta kazanım sağlanırsa sağlansın, ekosistemin değerinin yanında mikron kırıntılarıyla ölçülecek bir kazanımdır.
•Yöre halkının işlendirilmesi geçici bir süre olup, beklentileri karşılamayacaktır. Ayrıca, yörenin esas ekonomik kazanımı olması gereken turizm konusunda da negatif etkisi vardır.
•Kamu yararı değil, kamu zararı söz konusudur. Tüm bu nedenlerle projeler (belirtildiğine göre 10 dan fazla proje) kesinlikle durdurulmalı ve aşağıda dile getirilecek öneriler doğrultusunda hareket edilmelidir.

 

 

ÖNERİLER
Ülkemiz topraklarının tartışmasız rasyonel değerlendirilmesi hemen hemen olası değildir. Bunun nedeni topraklarımız için genel geçerli “Arazi Kullanım Planları”nın yapılmamış olmasıdır. Bir ülkenin arazi kullanım planları, yani yerleşim yerleri, tarım alanları, otlaklar, orman alanları gibi alanların nerelerde ve neden olması ve korunması gerektiğini gösteren planlar çağdaşlık düzeyinin göstergesidir. Söz konusu planlar doğadan yararlanma ve doğal kaynakların planlanması konusunda temel veriler içerir ve siyasi iktidarların doğrudan müdahalesine kapalıdır. Örneğin herhangi siyasi iktidar Bursa veya Adapazarı Ovasına sanayi alanı olarak veya yerleşim alanı olarak planlayamaz, planlayamamalıdır. Doğal çevrenin sürdürülebilirliği ancak bu şekilde sağlanır. Arazi kullanım planları tüm uzmanlık alanlarını kapsayacak biçimde her alandan katılacak uzmanların (tarımcı, ormancı, iktisatçı, yönetim bilimci, toplum bilimci v.d.) ortaklaşa ürünü olmalıdır. Tartışılıp son şeklini alan arazi kullanım planları ülkenin geleceğini tanımlayan planlar olarak kabul edilerek, tüm siyasi kararların altlığını oluşturmalıdır. Kesin değiştirilemez planlar yerine, kamu yararına, üstün kamu yararına dayalı talepler doğrultusunda yine aynı uzmanlardan oluşan çalışma gruplarının onayı alınarak yapılacak değişikliklere açık, esnek olmalıdır. Arazi Kullanım planlarında birim üniteler olarak havzalar alınabilir. Planlamalar havza bazında yapılabilir. Havza bazında planlamalarda, havzada yaşayan halkın karar alma süreçlerine katılımı sağlanmalıdır. Demokrasinin çağdaş yapı taşlarından “katılımcılık” ilkesinin hayata geçirilmesiyle, havza bazında yapılacak planlamalarda yönetenlerin yanında yönetilenlerin de karar alma süreçlerine katılımının sağlanmasıyla birçok olumsuzluğun önüne geçilebilir. Değerlendirilecek alanlar doğal alanlar olunca katılımın önemi, havza bazından vadilere (havzaların alt birimi) inildikçe giderek artmaktadır.

Sonuç olarak Fırtına, İkizdere, SENOZ vadisi gibi vadilerin Hidroelektrik üretimine açılması planlama sürecinde yöre halkının katılımı sağlanmış olsaydı bugün SENOZ Vadisinde yaşanan olumsuzluklar yaşanmayacağı gibi vadide yaşayan insanların tepkilerine gerek kalmayacak bir noktada uzlaşma sağlanacaktı.

SENOZ Vadisinin kurtulması için henüz her şey bitmiş değil, vadi insanının doğadan yana tepkilerini dikkate almak gelecek kuşakların kazanımı olacaktır.

Yöre insanının ekonomik kazanımı başka şekillerde planlanabilir. Eğer doğaya dokunulmayacak ve korunacaksa yörenin doğası Eko Turizm – Doğa Turizmi için termal kaynaklar dahil her türlü doğal kaynağın doğa dostu projeler olarak hayata geçirilmesi, yöre halkında zaten var olan “doğadan yararlanma kültürü”nü zenginleştirecektir.

Doğadan yararlanmanın BİLİM, SANAT ve KÜLTÜR ayakları sağlamlaştırılırsa yöre, olağanüstü doğasıyla dünyanın önde gelen EKOLOJİK TURİZM alanlarından biri olmaya adaydır.

 
SONSÖZ ve TEŞEKKÜR
Dünyada ender rastlanan Doğu Karadeniz vadilerinde (Fırtına, İkizdere, Senoz..) insan-doğa ilişkisinin en ayrıntılı modelini görünce, bu modelin nasıl bir arada sevgi-saygı-dostluk-dayanışma içinde bir doğa kültürü oluşturduğunu kavramak zor olmuyor.

Yöreden yetişen bir dizi aydın insan gücünün büyük kentlerde ve ülke yönetimindeki izleri, vadilerin insan boyutunun kanıtıdır. Sevecen, hoş görülü, sosyal, doğa dostu, entelektüel insanların yaşadığı vadilerin insanlarını anlatmak için ayrı bir dosya hazırlamak gerekir. Vadi insanlarından birçoğu için çok şey yazılabilir, ancak bu insanlardan biri var ki kendisine gönülden teşekkür borçluyum. Yöresinin sorunlarına gönül vermiş, aydın bir aileden gelen İsmail Akyıldız.

İsmail Akyıldız’ı Senoz Vadisi için uğraş verenlerden biri olarak tanıdım ve onun daveti ile olayların içine dahil oldum. İstanbul Teknik Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak görev yapan Sayın Akyıldız yöre insanları ile birlikte sorunların çözümüne katkı için gönüllü çalışıyor. Bu dost canlısı insanı tanıdığım ve onunla bir mücadeleyi paylaştığım için kendimi çok şanslı sayıyorum. Sayın Akyıldız’a ve yörenin tüm insanlarına gönülden selam ve sevgilerimi, teşekkürlerimi sunuyorum.

 

Leave Comments