• Ekim 17, 2016

Nasıl Bir Geleceğe Doğru

10 Ağustos 2014 yapılacak seçim, sadece ülkenin Cumhurbaşkanını seçmek değil ayni zamanda nasıl bir gelecek içine evrileceğini belirlemek demek olacaktır.

Bilgisayar oyunlarını oynamış olanlar bilirler. Bu oyunları tasarlayan yazılımcılar; belli işlemleri peşpeşe sıralar programın kaış hızı arttıkça işlemleri zamanında tamamlama zorluk dereceleri artar. Bu nedenle oyunlar “seviyeler” olarak sınıflandırılır. Başlangıştan usta seviyesine değin. Oyun içinde akışın gerektirdiği işlemleri yeri ve zamanında yerine getirmezseniz ekranda büyük puntolarla GAME OVER diye yazar. Yani OYUN BİTTİ.

Ülkemizde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi bir çok açıdan her zamankinden daha fazla önem kazanmaktadır.

Gümüzde dünya her zamankinden çok daha gergin olan bir zaman diliminde seyir etmektedir.

Kuzey Amerika ve tarih boyunca birlikte hareket ettikler Anglo-Saxon ülke ekonomileri dünyaya hatm ettirdikleri liberal ekonomik modeli sürdürebilmek için ekonomik dar boğazlarını ve krizlerini ihraç etmek zorundadırlar. Amiral gemisi Amerikan ekonomisi; rekabetçi bir askeri ekonomidir. Bu durum böyle olmasa idi, Amerikanın dünya üzerinde etken sektörleri olan finans, enerji, ve ilaç endüstrileri bu güçlü pozisyonlarını sürdüremezdi. Sağlıklı ve rekabetçi askeri ekonomi demek savaş demektir. Dünya’da istikrasızlık, yerel ve bölgesel savaşlar ile gerektiği halde küresel bir savaş için gerekli bütün planlar hazırlanmıştır. Amerikan İmparatorluğu 21. Yüzyılın Amerikan yüzyılı olması hedeflenmiştir. Bu süre içinde Amerikan İmparatorluğunun en büyük hedefi “uzayı feth etmektir”. Uzaya hakim olan yeryüzüne de çok uzun yüzyıllar hakim olacaktır. Uzaya hakim olmak bugüne değin emsalı görülmemiş bir seviyede doğal hammade erişimine yol açacaktır.

Günümüzde Amerikan askeri ve ekonomik üstünlüğü ile baş edebilecek yegane güç Avrupa Birliği olmasına karşın AB tek devlet olma yolunda NATO engelini aşıp kendi ordusunu kuramamaktadır. Bu yönde yapılan girişimler ABD tarafından ulusal güvenliği tehdit olarak algılanmıştır. Yükselen güç Çin, herkesi şaşırtarak önceleri en az 20-30 yıl süreceği düşünülen ABD’nin askeri teknolojik üstünlüğü yakalama zaman aralığını 15-20 yıla indirmiştir. Bu nedeledir ki ABD, startejik odaklanmayı PASİFİK bölgesine kaydırmıştır.

Dünyadaki başlıca enerji korridorlarından birisi olan Küçük Asya, Kafkasya, İran Körfezi ve Arap yarımadasında sürdürülen kontrol edilebilir istikrarsızlık ve savaş platformu; ABD’nin başından beri hedeflediği ÇİN ülkesi enerji girdi maliyetlerini yükselterek ekonomik büyümesine fren uygulaması nispi olarak başarılı da olmuştur. Iran, Irak savaş döneminde bile 15-45 ABD doları civarında seyreden bir varil petrol değeri uzun yıllardır 100 dolar mertebelerinde seyir etmektedir. Çin sadece ekonomik büyüklüklerini geliştirme noktasında değil eş zamanlı olarak kurumsal liderlik kapasitelerini de rekabetçi bir seviyede geliştirmekte ve PASİFİK cephesi bu gidişat devam ederse bir dünya savaşına neden olacak gerilimi inşaa etmektedir.

Bölgesel olarak; Kuzey Afrika,  Arap yarımadası ve özellikle Suriye ve Irak’taki gelişmeler ortadadır. İran kendisine yönelen yakın güvenlik tehtidini sanki uzak bir zaman dilimine aktarmış gibi görünmektedir. Lakin bu durum aldatıcı bir gelişmedir. Balkanlar, Kafkasya bölgesi ile Kuzeyde Rusya Ukrayna denkleminin geldiği aşama da ortadadır.

Bu zaman diliminde ülke olarak; Yunanistan ve Kıbrıs sorununu unutmuş gibiyiz. Suriye ve Irak’taki gelişmelerde etkin ama ülke menfaatleri açısından ciddi sorunlar doğruracak bir ilişkilenme içindeyiz. İran’in bize güvenmemesi için çok sayıda nedeni var, Ermenistan sorunu hakeza demoklesin kılıcı gibi başımızın üstünde asılı duruyor. Özellikle son Filistin İsrail savaşında gerçekte bir gram etkisi olmayan söylemler sonucu ABD Yahudi Lobisinin Kongre ve Temsilciler Meclisinde gündeme gelecek SOYKIRIM tasarısının geçmesi noktasında Türkiye tezine desteğini çekmesi ve aleyhte çalışması ülkemize ek baş ağrısı doğuracak bir durum gibi. Başbakanın yakın zamanda bir TV kanalında yapılan mülakaatında Gürcü ve Ermenileri aşağılayıcı ve maksadını aşan talihsiz ifadesi Gürcistan’da ciddi tartışmalara neden olmuştur. Yerli basın Gürcistan’daki bu tartışmaları es geçmiştir. Burada değinilmesi gereken bir diğer önemli konu ise; bundan 6-7 yıl önce Amerika Birleşik Devletlerinin kendi toprakları dışındaki en büyük askeri üssünü Belgrad yakınlarında neden inşa etmiş olduğudur? Sözüm ona biz stratejik ortak değilmiydik? Yoksa, ABD gerek olduğu noktada Türkiye’yi de gözden çıkarma noktasında çoktan somut adımlar mı atmıştır? Bu bilginin sadece günlük bir gazetede “overlokçu aranıyor” kadar kısa bir haber olarak geçildiğini görmüştüm. Aranızda bu haberi duyan oldu mu?

Kısacası, Türkiye’nin yakın ve uzak coğrafyasında olan gelişmeler hiç de barış ve istikrarlı bir gelecek vaat etmemekte askine ciddi risk kümelerinin gittikçe artan ve büyüyen bir hal aldığına dair güçlü işaretler vermektedir.

İçerde ise ülke vatandaşlar etnik, inanç ve coğrafı kümelere ayrılmış bir vaziyete taşınmıştır. En kaba hali ile toplum ortadan ayrılmıştır.

İşte bu küresel, bölgesel yerel denklem içinde biz bir de rejim konusunu tartışmaya açmış bulunuyoruz. Buyurun burdan yakın!

Gittikçe artan bir gerilim içine taşan bir dünya ve bölgesel dinamikler dikkate alındığında ülke içinde istikrarsızlığa neden olacak rejim tartışmaları bizi nereye götürür? Bölünme? İş savaş?

Bazı siyasetçiler, varlık ve etkilerini südürmek uğruna oynanan oyunu bir üst seviyeye taşıma niyetinde olabilirler. Bireysel veya birlikte hareket ettikleri gurubun menfaatlerinin devamı için böyle bir adım atmak onlar için zekice hatta kaçınılmaz olarak da düşünülebilir. Lakin, ülke rejim tartışmalarını, birlik beraberliği sorgulamayı derinleştirecek bir süreci taşıyabilir mi? Yoksa umursamızlık içinde yaptığımız sıyası tercihler akabinde ülkemiz ekranına “OYUN BİTTİ”, “GAME OVER” noktasına mı erişmemiz gerek. Böyle bir gelişmeden kimler kazançlı çıkar?

Ülkemiz büyük şirketlerinin borsa hisselerinin %75’i yabancı yatırımcıların elindedir. Ülke olarak 800 milyar dolara yaklaşan bir borç içindeyiz. Ülkede bir istikrarsızlık halinde borsa kağıtlarının satışı mevcut büyük şirketlerin iflaslarını getirmez mi? Ya işsizlik ve enflasyon. Seçmenlerin en az yüzde ellisinin şiddetli memniyetsizliğini bir kenara koyalım.

Daha düne kadar eski doğu bloku ülkelerden professorlerin dahi ülkemize gelip on dolar yevmiye karşılığında inşaatlarda sıva yaptığı kadınların seks kölesi olarak çalışmak zorunda kaldığını bilmeyeniniz var mı? Keyifleri öyle istedikleri için mi yapıyorlardı bu işleri? Ülkelerin çökmesi insanların aç ve açık kalması hiç de umursanmaz bir risk değildir.

İşte bu ve benzeri nedenlerden dolayı Cumhurbaşkanlığı seçimi her zamankinden daha bir önem kazanmıştır. Herkes şapkasını önüne koysun ve verdiği oy ile geleceğin nasıl şekilleneceğine karar verdiğini bilerek tercihini yapsın. Bakınız Irak’ta olup bitenlere. Liderlerin kayıkçı kavgası ve halkın nitelikli etkide bulunamadığı ortamlarda onbinler dağlara sığınmış açlık ve sussuzluk sonucu ölümler olmaktadır. Tabii ki Irak’da Suriye’de ve Filistin’de yaşanan felaketi her birimiz hergün izlemekteyiz. Komşularımızı saran bu ateşin neden ve nasıl ortaya çıktığını anlamamız lazım. Cumhurbaşkanlığı seçimi ile bundan sonraki süreçte hangi istikamette gideceğimize karar verecektir.

Sıradışı başarılı liderler temsil ettikleri toplumun felaketlere düşmesini engelleyebilecek öngörüye sahip olmalıdır. Cumhurbaşkanlığı ülkeyi temsil eder. Komşuları ve dünya ülkeleri nezdinde itibar sahibi birisi olmalıdır. Herkes ile kavgaya tutuşmuş birisinin bu rolü yerine getirmesi imkansızdır. Toplumsal barış ve istikrar herşeyden daha önemlidir? Başkalarının yaşadığı felaketlerden ders almayı beceremeyenler kendileri ve toplumları için tehlikeli bir gelecek seçiminde bulunabilirler. Tarih bu tür örnekler ile doludur.  Sadece koyunlar kendi bacağından asılır. Aklımızı başımıza toplamanın zamanıdır. Bakalım bunu yapabilecek durumda mıyız?

Kalın sağlıcakla. (08 haber, Orhan Yavuz)

Leave Comments