• Nisan 19, 2014

Hayal Görmekten Öngörü Toplumuna Geçiş.. Harward mı?

17 Nisan 2014 günlü 08Haber yaklaşık olarak şu haberi geçiyordu.

Artvin Çoruh Üniversitesi tarafından “Lisansüstü Eğitimin Önemi” konulu panel düzenlenmiş, panele ABD Southern Üniversitesinden hocalar katılmıştı. Devami haberde Southern Üniversitesi Türkiye temsilcisi Doç Dr Osman Kandara hoca, Türkiye’de şu ana değin Siirt, Kırıkkale, Bursa Teknik, Abant İzzet Baysal, İstanbul Ticaret Odası üniversiteleri ile işbirliği yaptıklarını ve hedeflerinin Artvin Çoruh Üniversitesini Kuzey Doğunu’nun Harward’ı yapmak olduğunu ifade etmiş.

İlk bakışta insan iyi ki de gelmişler diyor.

Üniversiteler ve ülkelerarası bu tür ziyaretler bilgi ve teknik platformların paylaşımı açısından son derece gereklidir. Bilgi ve teknik platformların paylaşımı; birlikte eğitim modülleri hazırlama veya hazır olan nispi olarak iyi geliştirilmiş bir eğitim modülünü paylaşmak, ortak araştırmalar ve yayınlar yapmak veya panel ve konferanslar düzenlemek şeklinde olabilir.

Haberden anlaşıldığı kadarı ile de misafirlerimiz Artvin Çoruh Üniversitesine azımsanmayacak bir katkı yapma adına gelmişler. Hoş gelmişler sefalar getirmişler.

Madem konu kamuyu ilgilendiren bir nitelikte ve bir tarafı Artvin’e değiyor, birkaç soru sorma hakkımızı kullanalım.

Artvin Çoruh Üniversitesi ile Southern Univercity (USA) arasında bir işbirliği protokulu yapıldı mı acaba?

İşbirliği hangi başlıklar altında gerçekleşecektir?

İşbirliği sürecinde bilgi veya teknik platform paylaşma, veya aktarma süreçlerinde (bu olası katkılar AÇÜ’den gitmeyeceğine göre onlar bu katkıları sağlayacak demektir), bu katkıları “hibe olarak mı yapacaklar yoksa bizimkiler para olarak bedel mi ödeyecekler?

Misafirlerimiz madem bu yola koyulmuşlar, Artvin Çoruh Üniversitesini Kuzey Doğunun Harward’ı noktasına nasıl taşıyacaklar?

Bu iş hedefini gerçekleştirme yönünde AÇÜ finans kaynaklarını hangi kriterlere göre büyütmeyi düşünmektedirler?

Maaşını dolgun alma derdine ve daha fazla ders verme derdine düşürülmüş Akademsiyen kadro’nun ders dışı araştırma geliştirme yapma amaçlı bütçesi ne kadardır bu bütçenin hangi seviyelere çıkarılması düşünülmektedir?

AÇÜ’nün bünyesindeki akademik kadronun yüzde kaçı hangi seviyede ingilizce veya başka bir yabancı dile hakimdir? Bu noktada ellerinde bir ölçüm var mıdır?

Yeni dönem öngörülen saha çalışmaları, araştırmalar ile seyahat ve konaklama bütçesi hangi seviye olacaktır ve nasıl sağlanacaktır?

Eldeki öğrenci havuzunun Türkiye ortalama başarı performansı hangi seviyededir ve bunların performanslarını bırakalım Harward Üniversitesini OTDÜ veya Hacettepe seviyesine çıkarmak erişilebilir bir hedef midir?

Misafirlerimizin Çoruh Üniversitesini Harward seviyesine taşıma hedefleri AÇÜ’nün değerli hocaları tarafından da paylaşılan bir “iş hedefi” midir?

Bundan 5 yıl önce idi; AÇÜ Orman Fakültesi dekanı Mustafa Hocam telefon etti. Fakülte bünyesinde Orman Teşkilatının yüz küsürüncü kuruluş yıldönümü amacı ile bir panel olacaktı ve benim de o panele katılmamı rica etti.

Ben de bu nazik davete icabet ederek günü geldiğinde Orman Fakültesine gittim. Salonda Orman Fakültesi öğretim üyeleri ve Orman Bölge Müdürlüğü yöneticileri vardı. Mustafa Hoca yanındaki saldalyeye oturmamı işaret etti. Panel başladıktan sonra Bölge Müdürüne söz verildi. Akabinde Mustafa Hoca konuştu. Her ikisinin konuşması oldukça faydalı bilgiler edinmemi sağlamıştı.

Mustafa Hoca, öncesinde hiç uyarmadan sözünü bitirdikten sonra “şimdi düşüncelerini açıklamak için sözü Muhtarımıza veriyorum” deyiverdi. Salonda her biri en az fakülte seviyesinde eğitim almış aynı zamanda iş uygulamaları yapan 60 civarında profesyonel katılımcı vardı.

Teşekkür ettim. Alsında konuşma yapmaya hazırlıklı gelmediğimi davete icabet gereği o an düşündüklerimi açıklayacağımı ifade ederek söze başladım.

Ormanlar dediğimiz ağaç ve bitkilerin odun değerine mukayaseli alternatif değerinin bir ila 2,600 kat daha fazla olduğunu, oysa odun dışı gelirlerin OGM gelirlerinin sadece yüzde onu mertebelerinde olduğunu, Orman Genel Müdürlüğünün 1839’dan beri belki de ülkemizdeki en eski kurumsal yapısı olduğunu, orman köylüsünün ülkemizin en yoksul kesimi olduğunu ve Anayasa emri olarak devletin orman köylüsünü kalkındırmak için ter türlü girişimde bulunma sorumluluğu olduğunu siz söylüyorsunuz dedim.

Dünyada talebi gittikçe artan MORSHVİ (Likapa, Blueberry) olarak bilinen bitkinin dünyada ve doğal ortamda Himalaya, Kafkasya üzerinden Alpler ve Kuzey Amerika hattı üzerinde olduğunu ve bitki yoğunlaşmasının en yüksek olduğu bölgenin Artvin Macahel bölgesi ile Gürcistan Türkiye hududuna yakın olduğunu,

Yapılan bilimsel araştırmaların MORSHVİ’nin meyvesinin ilaç değerine yakın anti-oksidan içerdiği ve özellikle başta göz olmak üzere damar sistemi üzerinde sağlık açısından fevkelade olumlu katkısının bilindiğini,

Yaprağından çay, meyvesinin taze, kurutulmuş veya toz halinde ya da reçel olarak yararlanılan bu bitkinin, islah edilmiş cinslerinden elde edilen meyvenin Avrupa ülkelerinde perakende olarak 300 TL ye satıldığı Gürcistan’da toplanan yabani meyvenin toptan alışına Çin’lilerin 80 Amerikan doları verdiklerini,

Amerika’da bir adet şirketin morshvi, böğürtlen ve ahududu fidesi üreterek yılda bir milyar dolarlık ciroya ulaşabildiğini,

Macahel havzasında 70 küsür çeşit armut tespit edildiği, bunların bazılarının kar yağdığında dahi ağaçta kalabildikleri kış armutları olduğunu, ve bunun gibi daha bir çok bitki ve meyve ve mantar üretimin Artvin’in için gelecek önemli fırsatları içerdiğini oysa bir tek numunelik de olsa bitkinin gen haritasının çıkarılıp patentlenemediğini bu yönde herhangi bir çalışmanın dahi olmadığını,

Bu şartlarda ve bir orman köylüsü olarak konuya baktığımda görünen fotoğrafta; bilimi sahaya ve orman köylüsüne taşıyan bir bilimsel kapasite, bilim ve uygulamayı bir arada orman köylüsüne yaşıyan bir yürütme olduğu söylemenin zor olduğunu,

Orman köylüsü açısından her ikisi kritik nitelikte olan iki kurumun da mevcutta kaynakları etkin kullanma ve geleceğin rekabetçi kurum ve kapasitelerini tesis etme yönünde kurum strateji ve operasyonel kabiliyetlerinin geliştirilmesinde köklü bir yeniden değerlendirme ihtiyacının ortada olduğunu,

Artvin ilinde tarihinden kaynaklanan tercihlerden dolayı orman alanları kabileler ve köyler arasında paylaşılmış olduğu,  mevcut orman kanunu aksi yönde amir hükmü içerse köylünün zati ihtiyacı için gerekli duyduğu orman emvalini ancak kendi kabilesine ait ormandan karşılayabileceği, bu durumun yüzyıllar boyu en yüksek seviyede koruma ve kullanma kültürünün gelişmesine neden olduğu, buna mukabil son elli yıl içinde yüksek seviyelerde gerçekleşmiş yaşlı orman kesimi veya daha doğru ifade ile katliamının Orman teşkilatı kontrolünde yapıldığını, bu durumun  bir paradoks olduğunu ve “Artvin Orman Köylüsü Sürdürülebilir Doğal Kaynak Kullanımında; Algı, Mülkiyet, Koruma ve Kullanma” odaklı bir bilimsel araştırmanın yapılması gerektiği ve bu araştırma sonuçları ışığında Orman Kanunun revize edilerek sürüdürülebilir bir insan ve doğal çevre için içinde bulunulan darboğazın aşılması gerektiğini oysa bu yönde bir çalışmanın yapılmadığını,

Başta Orman Fakültesi olmak üzere Orman teşkilatının oynaması gereken kritik rollerinin yeniden tanımlanmadığı bir süreçte her iki alandaki kurumların varlığı ile yokluğu arasında orman köylüsü olarak bir değer görmediğimi, ifade ettim.

İşin gerçeği durum bu kadar vahimdir. Ormanı bilmeyen ve ağırlıkla kitap üzerinden bir kaç öğreniciyi eğitip diploma veren bir Orman Fakültesi ve Ormanı sadece kesilecek ağaç olarak gören bir Orman teşkilatı olur mu? Orman derken sadece kesilecek ağacı düşünüyorsak bu farklı bir durumdur.

Kendimizi şu an için gözlerimizi kapatarak Artvin’in derin vadilerinden birisine bırakalım. Daha önce hiç gitmediğimiz bir vadiye. Gözlerimize fazla eziyet olmasın artık açalım. Yanımızda kimse yok. Cep telefonu da çekmiyor. Ama, yanı başımızda gürül gürül akan bir ırmak var. Her taraf yemyeşil. Başımızı kaldırıyoruz yukarı doğru; gökyüzü tam kafamızın üstünde. Irmağın yanındaki bir kayanın üstüne otuyoruz. Bir yere gitmese insan, tam da yaşanası bir yer diyorsun kendi kendine. Ama ilerlemek lazım. Aklımıza gelen düşünce “nerdeyim” oluyor. İkinci sorunuz bulunduğunuz yerden, nereye doğru gitmeniz gerektiği? Suyu mu takip etsem, etraftaki dağlar, acaba en yakın yol ne tarafta? Sorular ve merak yerini endişeye bırakıyor.

Bir çıkış yolu lazım. Bitkilerden yön konumlamasını biliyorsanız işiniz bir nebze kolaylaştı demektir. Şanslı bir gününüz de iseniz köylünün birisi çıkar karşınıza bir elinde olta diğerinde ince bir dala giydirdiği kırmızı benekli alabalıkla. Siz gülümsersiniz içinizdeki endişe ve korku yok olmaya doğru hızla buharlaşmıştır. Köylü sizin neden orda olduğunuza ve ne yapmaya çalıştığınıza anlam vermeye gayretli.

Saçları ve sakalı ağarmış yaşlı köylü panter esnekliği ve çevikliği ile kayadan kayaya atlayarak yaklaştı yanınıza. İnsanın içini ısıtan bir  merhabadan sonra köylüyü üzerinde durduğunuz kayanın bir yanına oturmaya davet ediyorsunuz. Buyurun!

Köylü, hele bir su içip geleyim diyor. Benzer çeviklikle 10 metre ileride akan pınar suyunun başında görüyorsunuz göz açıp kapayıncaya kadar. Köylü doyasıya içiyor suyunu. Gelip kayanın üstüne sizinle gözgöze gelecek şekilde oturuyor. Elini cebine atıp tütün kutusunu çıkarıyor. Size ikram edercesine uzatıyor kutuyu. Teşekkür ediyorsunuz. İçmiyorum. Köylü en iyisini yapıyorsun der. Tütününü sararken,  hayrola nereden düştün buralara diye soruyor gözlerinizin içine bakarak? Sahi nereden düşmüştünüz oralara?

Mahçup bir halde “burası çok güzel bir yer” diyorsunuz. Köylü ısrar etmiyor sorusunda. Bilgeliği, onun insanlara karşı hoşgörülü olmasını söylüyor. Buna karşın dostane bir bağ kurma endişesi ile sohbeti soğutmamak gerektiğini düşünüyorsunuz. Maşallah, sigara içmenize karşın oldukça sağlıklısınız! Kaç yaşındasınız amca, diye soruyorsunuz? “Hayat bir su gibi seksene merdiveni dayadım diyor” köylü.

İçiniz acıyor. Anlamlı bir şeyler konuşma ihtiyacı hissediyorsunuz? Ya köylü beni burda bırakıp giderse diye düşünürken panik atak belirtileriniz başlıyor. Ve nihayet olan biteni olduğu gibi söylemenin en doğru şey olacağına karar veriyorsunuz.

Vallahi amca, aslında ben de bilmiyorum buraya nasıl geldiğimi. Burası çok güzel bir yer. Ama benim Artvin’e gitmem lazım ve yolu bilmiyorum. “Bana yardımcı olursan çok memnun olurum” diyorsunuz.

Köylü, “bulunduğumuz yerden ana yola yürüme mesafesi uzak bir kaç saate hava kararır sen benimle gel bu gece misafirim ol, yarın sabah seni servisle Artvin’e yollarım” der.

Çaresiz bir şekilde köylünün dediklerine uydunuz artık. Yapacak fazla bir şeyiniz de yok doğrusu.

Artık köy evindesiniz. Sizi, amca ile eş yaşlarda bir teyze karşılıyor. Hoşgeldiniz dedikten sonra sizi oturma odasına davet ediyor. Amca “bak şimdi şu balıkları temizleyelim, hanım da mısır ekmeği pişirmiş yemek yeriz” diyor. Balıklar bir güzel temizleniyor. Mısır ununa bulandıktan sonra üzerlerine hafifçe tuz serpiliyor. Teyze tereyağını tavada eritmeye başlamış bile biz de balıkla yetişiyoruz. Bir taraftan balıklar pişirilirken diğer yandan amca yol boyu dere kenarında topladığı yabanı roka ile salata yapıyor. Balıklar pişerken yere bir tepsi büyüklüğünde ama altlığı da aynı ağaçtan olan tek parça ve oyularak üretilmiş bir sofra kuruluyor. Mısır ekmeği, alabalık, roka salatası, bal ve yoğurttan oluşan bir menü ile başlıyoruz yemeğimize. Haa bir de çeşmeden akan buz gibi bir suyumuz var.

Yemek mükemmeldi.

Yemekten sonra siz amca ile evin balkonuna çıktığınızda hava karamaya başlamıştı bile. Teyze içeriden seslendi. “Çay birazdan hazır olur”. Balkona geçince, bulunduğunuz evin yüksek bir kotta ve civar bölgeye hakim bir noktada kurulu olduğunu fark ediyorsunuz. Altınızda derin vadiler, karşı ve yukarıda ise zirvesinde kar tutmuş dağlar.

Karşınızda duran bu manzara kalbinizde kelebeklerin uçuşmasına neden oluyor. Bu ne muthiş bir doğal zenginlik diyorsunuz, amcanın gözlerine bakarak. Amca, kafasını sallıyor onaylar gibi.  Bu arada çaylar da geliyor.

Ama bu bizim bildiğimiz çay değil. Soruyorum, nedir diye. Teyze, “evladım bu morshvi çayıdur” diye cavaplandırır sorunuzu. “Çok hoş bir aroması varmış, iyi ki de geldik buraya, herşey için çok teşekkür ediyorum” diyerek konak sahiplerine minnet borcunuzu ifade ettiniz. Teyze, “evladım bizde misafir Allahın bir hediyesi olarak kabul edilir hoş geldin sefalar getirdin” der.

Çay ile başlayan sobhet sizin anlama ve kendinizi anlatma gayretinize aracılık eder. Amca, çocuklarım erken yaşta gurbete gittiler. Köyde genç nüfus oldukça az. Biz de kışın şehre gidiyoruz ama Mart ayı denince köye geliriz. Kışın burası oldukça zor bir yer. Kardan dolayı yollar kapanıyor. Hasta olsan doktora gitmek imkansız. Eskiden köylerde çok insan vardı, birisi hasta olsa sedye ile dağları aşırır hastaneye götürürdük. Şimdi mümkün olduğunca bu duruma düşmemek için kışı köyde değil şehirde geçirmeyi tercih ediyoruz diye başladı sohbete. Sordunuz, “yaşamınızdan memnun musun” diye? Burda her şey nettir diye başladı anlatmaya. Dört mevsim dört mevsimdir. Şakası yoktur. Her işi zamanında yapacaksın yoksa doğa sana o yıl için ikinci şans vermez. Tabii ki zorlukları var köyde yaşamın. Lakin, burda belirsizlik yok, belirsizlikten kaynaklanan stress yok. Büyük şehirlere giden komşulara bakıyorum, ordaki yaşamın getirdiği yükler insanları hem bedenen hem de zihnen yormuş vaziyette. Çok daha erken yaşta çökmüşler, diye mukayese ederek özetliyor büyük şehir yaşamının dramını. Eskisi gibi hayvancılık ve tarım kalmadı. Artık yeni işler düşünmek lazım diyerek geleceğin ne getirebileceği noktasında oluşan boşluğa işaret ediyor köylü amca.

Evet, sizce geleceğin ne getireceğini nasıl öngörebileceğiz?

Kim yada kimlere düşer bu öngürü yapabilme yükü ve sorumluluğu?

Her iddia ya da hayal edilen midir öngörü/vizyon?

Tanımlayalım, VİZYON: eldeki verili koşullar, dinamik ve tercihler etrafında gelecek zaman içinde oluşması yüksek bir olasılık olan durumu öngörebilmedir. Yani, ilk etapta konu ile ilgili bilgi ve verilere hakim olacaksın. Etkileyen çevresel faktörleri dikkate alacaksın. Tercihlerin nasıl oluşacağını kestirebileceksiniz.

Vizyon bu hali ile gerçekçi yani erişilebilirdir.

Vizyon bir rüya veya ham hayal değildir. Mümkün olan bütün somut ve soyut verilere dayanır.

Visioning (bunun türkçesi ile hiç karşılaşmadım ve yakın bir kavram da yok doğrusu): öngörülen iş hedefine erişim süreçlerini kademelendirme, röl, sorumluk ve işleyiş düzeneklerini iş konusuna yani alana giydirme sürecidir. Örnekle anlatmaya çalışsak; eski ahşap ustalarının bir evi yaparken hangi malzemenin nerede lazım olacağı, uygulamayı nasıl yapacağına dair yaptığı zihin eksersizi bir “visioning” eylemidir.

Demek ki, nitelikli vizyon sahibi bir kişinin aynı zamanda bu iş hedefi öngörüsüne erişim konusunda da uygulanabilir bir akli netlik içinde olması gerekir.

Bu noktadan hareketle soralım;

Artvin Çoruh Üniversitesini Kuzey Doğunun Harward’ı yapma iddiası ne demektir?

Gazetede haberi okuduktan sonra netten Kuzey Amerika Universiteleri ranking/ligine baktım. Southern Universitesi ilk ikiyüzün içinde bile değil (umarım gözden kaçmadı). Adama sormazlar mı, yahu sen bir üniversiteye dokununca Harward yapıyorsun önce kendine yararlı olsana (belki büyü kendilerine çalışmıyordur! Saygı duyalım. Gerçi daha önce Siirt üniversitesine de demiş “sizi Güneydoğunun Harward’ı yapacağız diye de sonuç ne oldu merak ettiniz mi?). Harward Dünya ve Amerikan üniversite liginde derecelendirme kriterlerine bağlı olarak birinci ya da ikinci sırada yer alır.

Mehmet Hoca ne diyor acaba? Mehmet hocanın böyle bir uçuşa dahil olacağını pek sanmam.

Artvin’de üniversite konusu başından beri isabetli pozisyonlanmış bir konu değildir. Mevcut hali ile Artvin’de (ve Türkiye’de) ölçek ekonomisi niteliğinde bir üniversite bir çok nedenden dolayı sürdürülebilir değildir. Geçen yıl Orman Fakültesinin öğrenci yokluğundan dolayı kapanma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu medyada yer almıştı. Ölçek ekonomisi üniversitesi olunamayacağını ve gerekçelerini burada işlemek yerine sürdürülebilir bir akademik platformun nasıl olması gerektiğine dair soruya cevap bulmak lazım.

Ülkemizde son 15 yılda kurulan vakıf üniversitelerinin kurucu felsefesi kar ve itibar elde etme kamu üniversitelerinin ise “bizim ilin de bir üniversitesi olsun gayri” aklı arasına sıkışmış bir şekilde yaşama geçirilmeye çalışılmaktadır. Yüksek Öğrenim Kurumu, YÖK Artvin’de üniversite kurulurken Artvin’in veya Türkiye’nin hangi ihtiyacını karşılamaya odaklı bir gelişim tercihi yapmıştır. Örnekle, Orman Fakültesi Artvin orman alanları ve köylüsü için üreteceği katma değer hedefi nedir? Ben bu yönde nebir konsept çalışması, proje ve program geliştirmesi duymadım. Yoksa bizim Orman Fakültemiz Tanzanya’ya mı nitelikli eleman yetiştirme hedefindedir?

Öğrenciler ve Akademisyenler çarşıda alışveriş yapar canlılık olur aklına sıkışmış bir üniversite olur mu? Artvin her üründe pahalı bir kent. Öğrenciler yerelden alsa alsa simit ve tost alırlar. Bu ürünlerin peniri Manisa’dan unu da Konya’dan gelir muhtemelen.

Şu an sürdürülen inşaatlar da bitince üniversitenin yerel ekonomiye katkısı marjinal bir seviyeye düşeceği açıktır.

Thunderbird Üniversitesi bir Amerikan okuludur. 2006 yılında “Girişimcilik Enstitüsü” kurmuştu. Kuruluş için toplanan bağış 500 milyon Amerikan doları idi. Enstitü heyeti Türkiye’ye gelmiş ve misafirim olmuşlardı. Ziyaretlerinin asıl nedeni uzaktan eğitim konusunda işbirliği yapacakları bir kurum seçmekti. Tabii ki paralarını da alma şartı ile. Prof Kavrakoğlu’nun oluşturmuş olduğu eğitim programı/modülünü incelemişler ve beğenmişlerdi. Sözleşme öncesi bir de yüzyüze görüşmeyi doğru bulmuştu her iki taraf. Karşılıklı bir iş geliştirme girişimi, saygı duyarız.

İlimize gelen misafirlere gelince, AÇÜ’ye hangi konularda katkı sağlamayı düşünüyorsunuz bunu halka anlatmanız gerekir. Bu katkılarınız için para talebiniz olacak mı? Olacak ise bunun ölçeği nedir. Yoksa katkınız bir hibe programı üzerinden mi karşılanacak? Bunu açıklıkla söyleyin.

İşin içine Harward Marward diye iddialar karıştırırsanız Artvin halkı ile dalga geçilmeyeceğini bilmenizi isteriz.

Harward olma iddiasına yakayı kaptıran da olabilir. Sorumu İlimizin aklı başında olanlarına soruyorum;  Artvin Çoruh Üniversitesinin, Artvin’in geleceğine yön verme yönünde rolü ve katkısı ne olmalıdır? Mevcut hali ile hangi uzmanlık alanında Artvin’in geleceğine yön vermede katkı sağlayabilir?

19 Nisan 2014

Leave Comments