• Kasım 27, 2014

Our Boys Did It!  Ve artık içimizdeki “our boy’s”

Orhan Yavuz

 

Yıl 1980, 12 Eylül. Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilati (CIA) eski istasyon Şefi ve diplomat Paul Henze, Jimmy Carter’e Türkiye’de yapılan askeri darbeyi bildiriyordu yukarıdaki sözler ile.

Generaller darbe yapmış parlamentoyu lağv etmiş, siyasilerin önde gelenleri tutuklanmış, Anayasa askıya alınmıştı. Amerikan devletini yönetenler de “bizim çocuklar darbe yaptı” diyorlardı. Doğru idi.

Türkiye Cumhuriyetinde Amerikan etkisi ikinci dünya savaşını takiben hızla yükselen bir çizgide gelişmekte iken, gerek yerel ve bölgesel dinamikler gerekse Amerikan İmparatorluğunun Dünya üzerindeki hakimiyet sağlama yolunda tercih ettiği yol ve yöntemler açısından ve o günkü şartlarda 12 Eylül 1980 darbesi; ABD’nin, Türkiye Cumhuriyetini ve izleyeceği temel politikaları şekle şemale kavuşturulması girişimi idi.

Cumhuriyetin kurulmasını takip eden yıllarda uygulamaya konan kamu özel sektör karma ekonomik modeli  dinamiğinde yürürken kendi kültürünü de yaratmakta idi.

Kısaca olarak, kamu idaresinin eğitim, sağlık, emeklilik ve benzeri sosyal politikalar üzerinden kamu gelirlerini yeniden dağıtırken gözleyeceği harcama yönlü sosyal devlet uygulamaları yanında ülkede zenginliğin yaratılması sürecinde de aktif ve öncü rol oynaması WASP (white anglo-saxon protestanları) ve özellikle küresel oligarşinin en üst kesimi tarafından “zaman ayarlı bir bomba” olarak görülmüş ve darbeyi takip eden süreçte ve hızla; ülke ekonomi politikalarının neo-liberal çerçeveye oturtulması için gerekli anayasal ve yasal düzenlemeler devreye alınmıştı.

Türkiye, devamla ve yirmi yıl kadar sürdürülen uygulamalardan elde edilen tecrübe ışığında innovative bir darbeye muhatap kılınarak “onlar” gibi olmamız yolunda daha zekice ve rafine bir ayar çekilmeye muhatap kılınmıştı. Bu DARBE, 2001 bankacılık krizi olarak da bilinen süreçtir. Bankaların kasaları “bir proje” dahilinde boşaltılmış ve bu suretle bir taş ile iki kuş vurulmuştur. Bu kuşlardan birisi; mevcut siyaset partilerin toplum nezdinde tasfiyesi ve ikincisi yeni yasal ve anayasal düzenlemelerin toplum ihtiyaçları odaklı değil “oligarşik düzen ihtiyaçlar odaklı yapıldığı bir evreye netlikle geçmek olmuştur. Kemal Derviş ile başlayan torba yasalar çıkarma süreci günümüze değin devam etmiş, meclisteki milletin temsilcileri dahi hangi yasayı niçin onayladıklarını bilmeden yasalar yapılmaya başlanmıştır. Halk adına temsilde bulunan vekiller küresel finans  oligarşisi ve yerli ortakları lehine kanunlar çıkarma rolü ile yüklenmişlerdir.  İlgi kanunun etkileyeceği paydaşlara, akademisyenlere, mesleki sivil toplum kuruluşlarına danışmak ve uzlaşmak milyon ışık yılı ötede..

Neyin demokrasisi yahu….

Son 40 yıla yakın yaşanan süreçte Anadolu insanı olarak bir çok alanda imtiyazlar dar bir kesimin lehine kaybedildi. Ülkemiz gelir dağılımı adaletsizliğinde Afrika ülkeleri ile yarışıyor. Her yıl artan oranda dolar milyarderi çıkarıyor Türkiye. On milyonlarca genç işsiz. Üniversite eğitimi almalarının da önemi yok artık. İş yok iş. İşKur’dan geçici ve asgari ücretle işe girmek için bile parti torpili lazım.

Soralım kendimize; yaşamımızın bir kenarında illa da bize ait olması gerekmez ama “ilham verici” diye kanaat getirdiğiniz yüzünüze bir tebessüm konduran bir durum ile en son ne zaman karşılaştınız?

Mesela, okuldaki sizin veya başka birisinin evladının Türkiye çapında başarılı olduğu bir öyküsünü duydunuz mu? Köyünüzün yolu, içme suyu, var ise sanat yapıları dört dörtlük mu yapıldı?

Kamu idaresine bir iş için gittiğiniz de sorununuz hemen çözüldü mü?

Örnekle diyelim. Borçka’lı hemşerilerim bilirler. Borçka ilçesinde internet yavaş çalışır. Kısaca, aboneler ADSL yani geniş bant erişim ücreti öder. Zamanında Borçka telekom da kurulan sistem hızlı internet bağlantısı sağlama noktasında yetersiz kalıyor. Sonuç; tam ücret yarım porsiyon hizmet. Telekom altyapıdaki yetersizliğin yarattığı mağduriyeti giderecek yatırım kararı alırken, müşterilerinden haksız yere para tahsil ettiğini düşünerek her aboneye yazı gönderdi ve önümüzdeki bir yıl için internet abone ücreti almayacağını duyurdu. İyi haberlerimiz bununla sınırlı değil. Köy, mezra ve yayla yollarınının içinde bulunduğu olumsuzluğu dikkate alan Maliye’de vatandaşların yol kullanma bedeli olarak ödediği MTV’nin (motorlu taşıtlar vergisi) sadece yüzde ellisini ödemelerinin yeterli olacağını bildirmiş. Maliye mektubunda; Sayın Vatandaşımız, yolların kötü olmasından kaynaklı daha fazla yakıt yaktığınız gibi araç lastikleriniz de çok erken yıpranıyor. Bu duruma vicdanımız elvermedi. Özür dileriz, diyerek mektuplarının sağ alt köşesine kalp ikonu koymuşlar. Bir diğer güzel haberimiz ise elektrikçilerden. Borçka’daki elektrik şaft sahasını kapalı ve elektro manyetin dalgaları dışarı bırakmayacak malzemeler ile donanmış olarak inşaa edeceklermiş. Borçka’ya karalahana yemeye gelen Enerji Bakanı ilçenin üstünü örümcek ağı gibi kaplayan yüksek gerilim hatlarının yer altına alınması için talimat vermiş. Bakan, “anlamadım gitti yahu; bu insanların burunlarının dibinde elektrik üretiyoruz,  beş kuruş indirim yok. Enerji naklinde ülke genelinde oluşan kayıp ki borçka için aslında kayıp yok ama para alıyoruz, kaçak kullanmada kaynaklanan payı da alıyoruz. Bir de bu hatlardan kaynaklanan elektro manyetik etki ile onların sağlığı ile oynuyoruz. Bu kadarı da fazla yani. Neye mal olursa olsun, “önce insan” diyoruz ve yüksek gerilim hatlarını özel amaçla üretilmiş tüneller içinden geçireceğiz. İyi ki geldim. Bu milletin vekilleri neden bu durumu bize daha önce bildirmediler, hayret ediyorum demiş. Haa… bir diğer güzel haber de İŞKUR’dan. İŞKUR Genel Müdürü Hemşerimiz Artvin’e gelmiş ve; “..yahu şu her sene 20 milyon kusur TL parayı tavernada şarhoş olmuş birisi gibi havaya savuruyoruz. Bu paralar ile her yıl Artvin ilinde en ez 100-200 kişiye kalıcı istihdam sağlanabilir. Muhalefet neden proje üretip kaynaklarımızı daha akılcı kullanmamıza katkı sağlamıyor” serzenişinde bulunmuş.  Bir de Turizm Bakanı Batum Artvin arasında MONORAIL raylı taşımacılık hattı için 100 milyon dolar ayrıldığını TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek açıklamış. Batum Artvin arasında ulaşım 40 dakikaya inecekmiş. Hayırlara vesile olur inşallah!

Gelelim içimizdeki “our boy’s” konusuna.

Paul Henze, “our boy’s” (Türkçesi ile bizim çocuklar) sözünü, Amerikan çıkarları ve tercihlerini yerine getiren 12 General için söylemişti. O günkü şartlarda elinde silah olan birilerinin duruma müdahele edip süreci “onların” istediği istikamete oturtması gerek idi. Fiili gücü, generaller sağladı, mühendisliği ve operasyonel uygulamaları da Özal ve ekibi.

2001 de artık silah kullanmadan bu işi yapabilecek durumda idiler. Mucizevi bir şekilde hem de.

“Yeni Sağ” Amerikan İmparatorluğunun dünya politikaları yaklaşımı “shoot the bastard and then we debate who was wright and who was wrong” sözü ile çok tanımlanabilir. Türkçesi, “önce öldürün sonra kimin haklı kimin haksız olduğunu tartışırız”.

Cerattepe’de numune ağaç kesimi ayni aklın yansımasından başka bir şey değildi. Sayın Orman idaresi numune ağaç kesimi derken kimin aklı ile dalga geçiyordu, merak edilir cinsten. Ağaç kesimin hem de numune olan cinsi. Sanki idrar tahlili gibi bir şey… La hevle….

Kamuoyu yoklaması gösteriyor ki “Türkiye seçmeninin %72 si seçimlerde aday olmuş bir kişinin geçmişte yolsuzluğa karışmış olup olmadığı kendi tercihini değiştirmez”.

Gel de burdan yak. Özal’ın benim memurum işini bilir veciz sözü, 30 yılda benim vatandaşım işini bilir noktasına ulaşmış. Herkes kendi çapında tabii. Zorlu Holding, Zincirlikuyu’da şaibeli bir ihale ile aldığı Karayoluna ait arazide normalde inşaa etmesi mümkün olandan 250 bin metre daha fazla inşaat yapmış. Çarpı 10 bin dolar metre kare. Al sana 2 buçuk milyar dolarlık rant. Bu paradan herkese bir şey düşer tabii.

Berbere gidiyorsun adam bir yerinde sakal bırakmayı marifet sanıyor artık. O da işini biliyor yani.

Bu toplumu bir arada tutan ne kaldı? Para mı? Kaç kişide var? Nereye kadar gider bu gidişat? Ben üç sene veriyorum. Buraya da yazdım.

Küresel imparatorluğun en büyük başarısı hepimizi “onların” istediği gibi düşündürmek ve davranışlar sergilememizdir. Amerika bunu başarmıştır. Bir zamanlar “onların çocukları” olan 10 general yerine artık “onlar” tarafından formatlanmış onlarca milyon insan var. Organik bilgisayar gibi. Kumanda aleti “onların” ellerinde.

Rekabetin odağında yeni dünya düzeni var. Ve üstümüzdeki gök kubbe çökertilince bu sürecin en büyük kaybedenleri bu gün ülkeyi yönetenler olacaktır. Bu toplumun ve ülkenin daha büyük bedeller ödememesi adına yapılabilecek çok az şey kalmıştır. Bu yönde etki sağlayıcı adım ancak iktidar tarafından atılabilir. Lakin, bunu yapabilecek bilgelik ve toplum katmanları ile alternatif bir sistem örgüleyebilecek bilgi ve beceri var mıdır? Bunu zaman gösterecektir. Ben sadece çok küçük olan bir şansa işaret etmek istedim.

Ülke genelinde yaşanacak ekonomik, sosyal ve siyasal gerilim ve çalkantıların Artvin ilini yakinen etkileyeceği kuşkusuzdur. Bu duruma öngörmekle birlikte oluşacak her türlü risk ve bölgesel fırsatları değerlendirme noktasında Artvin’li vatandaşların katılacağı bir platform oluşturulmalıdır. Bu platform siyasi parti ayrımı yapmaksızın Murgul ve Artvin’de yaşanan yakın dönem dayanışmaları örnekle sadece riskleri göğüslemek için değil ayni zamanda Artvin ili için zenginlik yaratacak fırsatların ortaya çıkarılması ve uygulamasına da taraf olmalıdır. Artık, “onların çocukları” olmama, onların istediği gibi düşünmeme ve kendi yani Artvin’in geleceğini kurma adına vizyoner bir duruş ile örgütlü uygulama kabiliyetlerini sergilemenin zamanıdır.

ESEN KALIN

27 Kasım 2014

 

Leave Comments